İmam Rıza (a.s)’ın doğum günü mübarek olsun

İmamet Yıldızının sekizinci halkası İmam Rıza  (a.s)’ın, mübarek doğum günlerini başta Ağamız Hz. Veyliyy-i Asr’a (a.f), bütün müctehidlerimize ve siz Ehlibeyt dostlarına tebrik arz ediyoruz.

İmamet Yıldızının sekizinci halkası İmam Rıza  (a.s)’ın, mübarek doğum günlerini başta Ağamız Hz. Veyliyy-i Asr’a (a.f), bütün müctehidlerimize ve siz Ehlibeyt dostlarına tebrik arz ediyoruz.

Üstat Abidi: İmam Rıza (a.s) Şia ve Ehli Sünnete Allah’ı Öğretti 

 Ey Musa, Allah sana bir oğul verecek. Ona “Ali” ismini ver. Onun bakışı Allah’ın nuru iledir ve ilahi fehimle işitir; söylediği her şey hikmetin ta kendisidir. O asla hata yapmaz ve işi her zaman isabetlidir; âlimdir, cahil değil ve her şeyi bilir.


İmam Rıza (a.s) öyle bir dönemde imamet ve ümmetin rehberlik görevini üstlendi ki eğer onun çalışmaları olmasaydı bugün İslam ve Kur’an’dan hiçbir eser kalmayacaktı. İmamın yaşadığı ikinci asrın sonları ve üçüncü asrın başlangıcında İslam coğrafyasında, özellikle de İran ve İranlılar arasında birtakım meseleler gündeme geldi. Eski Yunan’a ait ilimler İslam coğrafyasında yayılmaya başladı. Huneyn b. İshak veya Arabın filozofu lakabıyla tanınmış Yakub b. İshak gibi kimseler eski Yunan’a ait düşünceleri ihtiva eden eserleri Arapçaya tercüme ettiler. Bunun üzerine Allah ve tevhid meselesi hakkında Peygamberin (s.a.a) beyanının dışında bazı düşünceler Müslümanların düşünce ve söylemlerine girmiş oldu. Yani ilahi dine dayanmayan bir tevhid anlayışı toplumda yayılmaya başladı. Ayrıca bu dönemde Yahudi ve Hıristiyanlar da İslam toplumuna nüfuz ettiler. Matta İncil’indeki ilk ayet şudur: Ezelde “kelime” vardı; kelime tanrı ile birlikteydi ve kelime tanrının kendisiydi. Matta İncil’indeki bu ibaret aslında batı düşüncesinden ve Eflatun’dan alınmış, Hıristiyanların kutsal kitabına girmişti. Bu söz İslam toplumunda Arapça ve Farsçaya tercüme edilmiş, Müslümanların güncel hayatındaki söylemlerine yansımıştı. Müslümanlar bu sözden esinlenerek ve buna İslami renk vermeye çalışarak Kur’an’ın kadim olup olmadığı konusunu gündeme getirdiler. Eşariler Kur’an’ın kadim olduğunu savundular, onun gökler ve yerin yaratılışından önce de var olduğunu iddia ettiler. Mutezile isminde ortaya çıkan bir diğer grupsa Kur’an’ın Peygambere nazil olduğunda teleffuza dönüştüğünü, dolayısıyla kadim olmadığını savundular. Sırf bu tartışmalar yüzünden sadece Horasan bölgesinde yüz bini aşkın insan öldürüldü. Sadece bu fitne Peygamberin (s.a.a) tüm zahmetlerini ve İslam dinini yok etmek için yeterliydi. İşte böyle kritik bir zamanda İmam Rıza (a.s) ümmetin imametini üstlendi ve bu fitne ateşini söndürdü. O dönemde İslam camiasının içine düştüğü içler acısı durumlardan birisi de hiçbir dünyevi ve uhrevi faydası olmayan konular üzerinde yapılan sözde ilim toplantılarıydı. Mesela “deve” kelimesi üzerinde saatlerce tartışmalar yapılıyordu. Onun kökeni, türevleri ve sair… boş ve anlamsız sözlerle saatlerce zaman geçiriyorlardı. O dönemin bir diğer sıkıntısı ise günah ve fesadın İslam toplumunda son derece yaygınlaşmış olmasıydı. Nitekim Ebu Naim İsfahani, bunlardan bazılarına el-Eğani kitabında değinmiştir.


İmam Rıza (a.s), Ehlibeyt imamları arasında en fazla akli ve felsefi sözleri nakledilmiş olan imamdır. Onun bu sözleri sadece Şia için değil Ehli sünnet için de kurtarıcı olmuştur. İmamın sözlerinin çoğu Allah ve tevhid konusu hakkında olmuştur. Allah cisim midir, değil midir? Allah’ı gözle görmek mümkün müdür, değil midir? Gözle görülmeyen bir şey ispat edilebilir mi? Allah nası Cuma akşamları yedinci gökten dünya semasına inmektedir? Bu ve benzeri sorular İmam Rıza (a.s) zamanında dile getirilmiş, İmam bu sorulara en güzel cevapları akli ve felsefi delillere dayanarak vermiştir. Oysaki İbn-i Teymiye’ye bu tür sorular sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: Sadece bana Allah’ın sakalını sormayın! Onun dışında ne soracak olursanız ben cevabını veririm! Allah, ben nasıl şu minberden aşağı iniyorsam o da arştan yeryüzü semasına doğru inmektedir! Ben nasıl oturuyorsam o da arşa oturmaktadır! O’nun eli vardır, ayağı vardır….

İmam Rıza (a.s) Allah’ın cisim olmadığına ve maddi hususiyetlerden münezzeh olduğuna dair ikna edici deliller getirmiştir. Farklı dinlerin âlimleriyle yaptığı ilmi münazaralarda onların kutsal kitaplarından getirdiği delillerle İslam peygamberinin hakkaniyetini ve Peygamberimizin anlattığı tevhid anlayışının doğruluğunu ispat etmiştir.