HZ. ALİ ATADIĞI MISIR VALİSİNE HANGİ UYARILARDA BULUNMUŞTU

Müslüman siyasetçilerin devlet yönetimi ve halkla ilişkisi nasıl olmalıdır? Kabul edilen dini yorumu, yanıta yön tayin eden ilişkiler ağını ve sahip olunan iktidar zihniyetini göz önünde bulundurduğumuzda, soruya verilecek yanıtların da değişebileceğini rahatlıkla görebiliriz.[1] Nitekim egemen din yorumu da, içinde bulunduğu iktidar ağının çıkarlarını göz önünde bulundurarak, yaşanılan tarihin bütününü

~~Bu sorunun yanıtı Hz. Ali'nin Mısır valisine yaptığı uyarılarda saklı

~~Müslüman siyasetçilerin devlet yönetimi ve halkla ilişkisi nasıl olmalıdır? Kabul edilen dini yorumu, yanıta yön tayin eden ilişkiler ağını ve sahip olunan iktidar zihniyetini göz önünde bulundurduğumuzda, soruya verilecek yanıtların da değişebileceğini rahatlıkla görebiliriz.[1] Nitekim egemen din yorumu da, içinde bulunduğu iktidar ağının çıkarlarını göz önünde bulundurarak, yaşanılan tarihin bütününü

~~ALLAH ADINA ZALİMLİK YAPAN BU İDARECİLERE NEDEN TAHAMMÜL ETMEKTEDİR

Yukarıdaki soru ile devam edersek, Hz. Ali, Mısır valisi Malik b.Eşter’e gönderdiği emirname ile bu suale esaslı bir yanıt vermiştir. Biz de bu yazıda o yanıtı sizlerle paylaşacağız. Lakin ona geçmeden önce çarpıcı olduğunu düşündüğümüz birkaç veriyi sizlerle paylaşmak istiyoruz. Bu verilerden ilki on yıllardır krallıkla yönetilen ve prensleri adeta servet içerisinde yüzerken halkı yoksullukla boğuşan Suudi Arabistan ile ilgili. Buna göre Suudi Arabistan’da serveti 10 bin dolar altındaki nüfusun payı yüzde 53,3 iken serveti 1 milyon doların üstündeki nüfusun payı ise binde üç[2] düzeyinde kalmıştır. Yine ülkenin yarısının yaşadığı bu sefalete karşın daha geçtiğimiz aylarda krallık yönetimince rehin alınan prenslerden Miteb Bin Abdullah 1 milyar dolardan fazla para vererek serbest kalabilmiştir. Bu noktada Müslüman ülkelerin oluşturduğu İslam İşbirliği Örgütü’nün durumu da Suudi Arabistan’dan farklı değildir. Şöyle ki, örgütün en zengin üyesiyle en fakiri arasındaki fark 630 kattan fazladır.[3]

Peki, Müslümanlar, kendi halkını dahi sömürge gibi gören, onca sefalet ve yokluğa rağmen krallığı dayatan; buna karşılık zulmü meşrulaştırıp Allah adına zalimlik yapan bu idarecilere neden tahammül etmektedir? Bu sorunun yanıtı başına bir yazı hatta kitap konusu. Fakat şurasını söyleyelim ki, inanç adına zalimliği savunan, “idareci zalim dahi olsa ona itaat etmeli” diyen bir dini yorum, biraz önce dile getirdiğimiz sorunun yanıtına itikadi dayanak olarak sunulmaktadır. Diğer bir ifade ile “ne olursa olsun, zalim de olsa idarecilere ses çıkarmayın” söylemi, zulme boyun eğdiren egemen İslam zihniyetinin dört elle sarıldığı dini bir argüman olarak karşımıza çıkmaktadır. Diğer taraftan bu anlayış kendisine “dini kanıt” bulmakta da hiç sıkıntı yaşamaz. Ne de olsa elde binlerce hadis yüzlerce Kur’an ayeti vardır.! Dilediğiniz anda parçayı bütünden koparır ya da istediğiniz parçaları bağlamını falan göz önünde bulundurmadan alır bütünü temsil eden ana gövde gibi sunabilirsiniz.!

Örneğin hadis olduğu ileri sürülen şu rivayet “zalim yönetimi” meşrulaştırmak için kullanılmaktadır: "Dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile yine dinle ve itaat et."[4] Yine Buhari’de geçtiği belirtilen şu rivayette bulunmayacak cinsten bir dayanaktır: "Her kim emîrin yapmış olduğu bir şeyi kötü görürse sabretsin (isyanla hareket etmesin). Çünkü her kim sultana (itaatten) bir arşın ayrılırsa cahiliyyet ölümü ile ölür."[5] Öte yandan “zalim yöneticilere” karşı ifade edildiği söylenen şu rivayetlerde vardır. Fakat zulmü, halka reva gören anlayış bu rivayetleri tercih etmez. Bakın o rivayetlere göre İslam peygamberi neler söylemiş:

·   Benim ümmetimi zalim­den korkar gördüğüm zaman, ona “sen de zalimsin” demelisin. Onlar artık dirileri yanından ayrılmış, çöllerin ortasında kalmış manevi olan bir ölü gibidirler.

 

·   Adil bir devlet reisi sağ yanı üzerine kabre konulunca, o hal üzre terkedilir, devlet başkanı zalim ise sağ tarafı üzerine kabre konulsa dahi melekler tarafından, sol tarafa çevrilir. Yani Cenab-ı Hak onu kötü duruma sokturur.

·   Kıyamet gününde Allah’ın en sevgilisi ve ona en yakın olan insan adaletli olan devlet başkanıdır, Allah'ın en çok gazap ettiği ve kendisinden uzak tuttuğu kimse ise zalim devlet başkanıdır.[6]

HZ. ALİ ATADIĞI MISIR VALİSİNE HANGİ UYARILARDA BULUNMUŞTU

Durum bu. Emeviler içerisinde Yezid olmakta var, Ömer b.Abdülaziz olmakta. Lakin unutmayalım ki, Yezid’e de arka çıkanlar da kendilerini Müslüman olarak ifade eden kitlelerdi. Şimdi geçelim Ali b.Ebu Talib’in o ahitnamesinde geçen emirlere. Hz.Ali, Mısır valisi Malik el-Eşter’e,  iktidar-siyaset, devlet yönetimi ve zulüm bağlamında şu uyarılarda bulunmaktadır:

·   Ey Mâlik! Şunu aklından çıkarma. Tayin ettiğin yardımcı, memur, asker ve polis tarafından fakir ve güçsüzlere uygulanan zulüm ve baskının önüne geçmelisin. Korku ve şiddeti ortadan kaldırıp, sertliği ve darlığı kendinden uzak tutmalısın ki, insanlar seninle yüz yüze korkmadan, çekinmeden konuşabilsinler.

·   “Ey Mâlik! Halkı affettiğin için pişmanlık duymamalısın. Reâyâya yaptığın işkence ve zulümden dolayı sevinmemelisin. Yumuşak davranmak ve merhametli olmak varken insanlara öfkelenmek doğru bir davranış olamaz. Bir de sakın “Ben güçlüyüm, emrederim, halk bana itaat eder” deyip halkın üstüne gitmemelisin. Çünkü bu tarz düşünce ve fikirler kalbi bozar, inanç zafiyetine yol açar ve dinin bozulmasına sebep olur.

·   Ey Mâlik! Halkın her kesimine daima sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yaklaşmak gerekir. Zayıf insanların üzerine yırtıcı hayvanlar gibi gitmemek, onların mal ve eşyalarına el koymayı ganimet saymamak gerekir.

·   “Ey Mâlik! Halkın, valiye en ağır gelen sınıfı, yakın adamlarıdır ki, bunlar iyi gün dostudur. Zor günlerde yardımları az olduğu gibi adalete de mani olurlar. İstediğini alma konusunda, halktan daha çok baskı yaparlar. Verilenlere razı olmazlar ve daha az şükrederler. Yardım alamayınca özür kabul etmezler. Dünyevî bir felaket karşısında tahammülleri azdır. Unutma ki, İslâm toplumunu oluşturan, dini yaşayıp koruyan ve din düşmanları için hazırlık yapan halk tabakasıdır. Senin de meylin ve samimiyetin halktan yana olmalıdır.”

·   “Ey Mâlik! Allah’tan korkan, yukarıda sayılan özellikleri taşıyan ve eşraf arasında müstesna yeri olan kimselere inanıp güvenmelisin. Yüzüne karşı seni övmelerine, yapmadığın bir takım işleri sana mal edip nefsini okşamalarına izin vermemelisin. Bilesin ki, fazla övgü, insanı kibre götürür ve gaflete düşürür. İyilik edenle kötülük edeni eşit tutmaman gerekir. Çünkü bu eşitlik, iyileri iyilikten vazgeçirir, kötüleri de kötülüğe alıştırır.

·   “Valilerin sorumsuzca hareket eden öyle özel dostları vardır ki, bunlar halka zulmeder, düşmanca davranır ve onları insafsızca ezmeye çalışırlar. Yapılan bu zulüm ve haksızlığı önlemek için, etrafta dolaşan özel dostlarına ve yakınlarına toprak vermemelisin.

·   “Ey Mâlik! Kendini beğenmekten uzak durmalısın. Yüzüne karşı methedilmeye izin vermemelisin. Zira bu tür hareketler şeytanın kolladığı fırsatlara yol açar ve iyilikleri yok eder. Oysa övgü, bağış sahibinin yaptığı bağışın karşılığını vermek için yapılır. Yönettiğin insanlara iyilik yapınca onları töhmet altında bırakmamalı, iyiliğini başlarına kakmamalısın. Yaptığını çok görmekten de çekinmelisin.

·    “Halk arasında kolayca karar vermek için öyle bir adam (hakim) seçmelisin ki, ilim ve birikimde herkesten üstün olsun. Halktan gelecek baskıya aldırmayıp doğrunun yanında olsun. Mahkeme esnasında, savunma tarafını tutup ayak diretmesin. Tarafları tam olarak dinlemeden karar vermesin. Olayları çarpıtmasın. Hatasında ısrarlı olmasın. Gerçek ortaya çıkınca, haklıya hakkını versin. Hakka teslim olmaktan acze düşmesin. Ehil insanların övgüsü ile mağrur olmasın. Yüze gülen dalkavuklara kanmasın.

·   “Ey Mâlik! Davaların sonuçlarına ve kadıların hal ve hareketlerine çok dikkat etmelisin. Zira bozuk düzen anlayışının bir uzantısı olarak bu din, kötü niyetli ve şerli insanların elinde esir oldu. Ne acıdır ki, din namına istediklerini yapıyorlar ve din-i mübini kullanarak dünyalık elde etmeye çalışıyorlar.”

·   Ey Malik.. Şunu unutma ki, vergi toplamaktan ziyade ülkenin kalkınması için çaba göstermelisin. Zira vergi halka hizmet ile elde edilebilir. Hizmet vermeden vergi toplama yoluna gitmemelisin.[7]

Özetle, otoriterleşmeye, tek adam yönetimine, her şeyi ben bilirim zihniyetine karşı çıkıyor Ali. Halkın zulme uğramaması için Valisini defaatle uyarıyor. Yine yargının önemine dikkat çekerek, dinin kötü niyetli insanların esaretine girdiğini ve bu durumun önüne geçmek için hukukun özenle korunması gerektiğini söylüyor Ali.

 Peki Ali b.Ebu Talib İslam dünyası için ne ifade eder, bu değerlendirmeler Müslümanların kalbinde ne kadar yer bulmalıdır? Egemen İslam anlayışı “hadis” olduğu öne sürülen sözlere pek bir önem atfettiği için bu sorunun cevabını da yine rivayetler üzerinden yanıtlayalım. Bakın İslam Peygamberi, Ali için neler söylüyor: Ali bendendir, ben de ondanım,[8] Ben ilmin yuvasıyım, Ali de onun kapısıdır[9], “(Ey Ali) Sen dünya ve ahirette benim kardeşimsin.[10]

Aydın Tonga

Odatv.com

[1] Aydın Tonga, Kapital İlamın Temeli Muaviye, Doğu Kiatebevi.

[2] http://www.radikal.com.tr/yazarlar/metin-ercan/servetin-dagilimi-1212455/

[3] https://www.tobb.org.tr/Sayfalar/Detay.php?rid=19892&lst=MansetListesi

[4] https://sorularlaislamiyet.com/zalim-yonetime-isyan-caiz-mi

[5] A.g.y

[6] İmam Suyuti, Camiu`s-Sagir

[7] Yrd.Doç.Dr. Faris Ferci, Mâlik el-eşter’e verdiği ahd-nâme’ye göre hz. Ali’nin yönetim anlayışı, Atatürk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 28, Erzurum, 2007

[8] İbn Mace, el-Hafız Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid, Sünen-i İbn Mace, Çağrı Yayınları, İstanbul, 1992, c.I, s.44; Tirmizi, Menakıb, 21.

[9] Tirmizi, Menakıb, 21

[10] A.g.e