Dört Mevsim Kasabasıânda esnaflık yapan Ferit Efendi herkes tarafından sevilen bir kişi idi. En küçüğü üç yaşında olan üç çocuğu vardı. Hanımı okul arkadaşıydı. Oldukça mutluydular.
Dört Mevsim Kasabasıânda esnaflık yapan Ferit Efendi herkes tarafından sevilen bir kişi idi. En küçüğü üç yaşında olan üç çocuğu vardı. Hanımı okul arkadaşıydı. Oldukça mutluydular. Yezit Ağa, Gülek Kasabası ve çevresindeki kasabalarda, baskıları, tacizleri ve cinayetleriyle tanınıyordu. Bir çok araziyi ucuz fiyatlarla ele geçiren Yezit Ağa Ferit Efendiânin arsasına da sahip olmak istedi. Adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın acele bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ãoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki o tuttuğunu koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz. » dediler. Ferit Efendi onlara : «Ãnünüzde oyuncaklarınız olduğu sürece çocuksunuz⦠Bugün zayıf eşeklere zorla taşıttıklarınızı yarın mutlaka siz taşıyacaksınız! » dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin verdiği olumsuz cevaba oldukça sinirlenmişti. Adamlarına : «Gidin, bir hafta o bölgede kendisini ve hanımını takip edin⦠Evlerinden ayrılış saatlerini tesbit edin. Ãocuklarının yaşlarını, dışarıya ne zaman çıktıklarını öğrenin!» dedi. Adamlarından Zebani ve Yabani hemen harekete geçtiler. Dört Mevsim Kasabasıânda bir hafta süre içinde Ferit Efendiânin eşi ve çocuklarını adım adım izlediler. Bir hafta sonra da Yezit Ağaâya elde ettikleri bilgileri aktardılar. Zebani : «Ağam en küçüğü üç yaşında oğlan olmak üzere iki de kız veledleri var. Avradı her gün öğle namazı sonrasına gelen bir vakitte çocuk arabasıyla kasabanın Yeşil Vadi Parkıâna gidiyor.» Yabani : « Karısının gezdirdiği bu oğlan çocuğu üç yaşında. Her sabah yedi ve dokuz yaşlarındaki iki kızı da öğrenci aracıyla evlerinin önünden alınarak okula götürülüyorlar. Onları hergün annesi ve babası uğurluyorlar. Akşama doğru aynı şekilde evlerine getiriliyorlar, aynı şekilde annesi ve babası tarafından karşılanıyorlar. » Zebani : «Oğlanın ismi, Cemal⦠Kızlarının isimleri, Zennure ve Mihriban⦠Avradının ismi ise Hacer⦠» Yezit Ağa : «Pekiyi Ferit ne iş yapıyor Ferit ? Zebani : «Onun küçük bir dükkanı var, Gölek Tepesiânde bulunan tarlasında yetiştirdiği sebze ve meyvelerden satıyor. Kasaba halkı, çoluk çocuk herkes onu çok seviyorlar. Hatta ilerde onu belediye başkanı yapacaklarını dahi söylüyorlar.» Yezit Ağa bir hafta sonra tekrar adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ayrıca çoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki tuttuğunu o mutlaka koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz.» dediler. Ferit Efendi onların arkasından : «Paranın aşağıladıkları kişiler sustukça, makamların aşındırdıkları beyinler söz sahibi oldukça siz daha çok gelip gidersiniz!» dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin ikinci kez verdiği olumsuz cevaba oldukça sinirlenmişti. Adamlarına : «Gidin, bir hafta o bölgede hanımını ve kendisini takip edin⦠Akşamları evlerinden çıkıyorlar mı? Evlerinin dış kapısı olup olmadığını, duvarlarını, köpekleri var mı? Bunları tek tek araştırın...» dedi. Adamlarından Zebani ve Yabani hemen harekete geçtiler. Dört Mevsim Kasabasıânda bir hafta süre içinde Ferit Efendiânin eşi ve çocuklarını adım adım izlediler. Ãeşitli araştırmalar yaparak, bir hafta sonra da istediği bilgileri Yezit Ağaâya aktardılar. Zebani : «Ağam, her akşam evlerine bir çok aile çoluk çocuklarıyla ziyarete geliyorlar. Sevenleri çok yani.» Yabani : Evlerinin duvarları oldukça yüksek. Kapı açılıp kapanırken dışarıdan bahçelerindeki oldukça iri, saldırgan köpekleri görünüyor. Duyduğumuza göre hayvan yiyeceklerini dahi kontol edecek hassasiyete sahipmiş. Kötü niyetli olanları kalp atışlarından hissediyormuş. Zebani : Yani fırsat bulursa adamı parçalayacak gibi, heybetli ve korkunç. Yezit Ağa : «Pekiyi Ferit ne yapıyor Ferit ? Yabani : Cuma namazlarını hiç kaçırmadığı söyleniyor.. Oldukça inançlı ve dürüst. Herkes hoca olmadığı halde ona âhocaâ diyor. Teraziye çok dikkat ediyor, Sebze ve meyveleri satarken darasını koymayı unutmuyor. Müşterileri onu çok seviyorlar. «Bir emrin var mı Ferit Ağabey?» diye gelen giden uzaktan bağırarak ona yakınlıklarını ifade ediyorlar. Yezit Ağa bir hafta sonra üçüncü kez adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ayrıca çoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki o tuttuğunu mutlaka koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz.» dediler. Ferit Efendi onların arkalarından bağırarak : «Tehditle, kötülük yaparak yaraladığınız kuşları asla uçuramazsınız! Düşmanlıklarla da dostluk kapılarını açtıramazsınız! Aptalların, hainlerin ve zalimlerin oyuncağı olmayın... Ãiçeklere saygılı olanlar yaradanına da saygılı olurlar.» dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin üçüncü kez verdiği olumsuz cevaba da oldukça sinirlenmişti. Bir ay sonra adamlarından Zebani ve Yabaniâye : «Gidin, bir hafta o bölgede hanımını ve kendisini takip edin⦠Hanımı Yeşil Vadi Parkıâna gittiği zaman küçük çocuğu Cemalâi iz bırakmadan kaçırın! » dedi. Zebani ve Yabani on dört kilometre uzaklıkta bulunan Dört Mevsim Kasabasıâna geldiler. Zebani o bölgede bulunan fakir bir bayanla anlaştı. Ãğleden sonra saat 14.00âde Yeşil Vadi Parkıânın girişinde kendisini beklemesini istedi. Ãğleye kadar çeşitli araştırmalar yaptılar. Zebani Yabaniâye : « Bak! Ferit Efendiânin Avradı Hacer velediyle buraya doğru geliyor. Ben hem atları kontrol edeceğim, hem de anlaştığımız avratla görüşeceğim. Hacer ne zaman yerinden kalkar, çocuğu arabasında bırakarak ters istikamete yönelirse sen şu ağacın arkasından çıkarak çocuğu al ve kaç. Atların bulunduğu yere git, atına bin ve süratle kasabadan uzaklaş. Ben arkadan sana atımla yetişirim. Tamam mı? » Yabani : «Tamam» dedi. Zebani, girişte bekleyen bayana önce 50 lira verdi. Sonra park içinde bulunan geçitte bir müddet onunla yürüdükten sonra durdu. Bak bir dakika sonra âHacer Abla, Hacer Abla! diye olanca gücünle buradan bağır! Tamam mı? Ben biraz sonra geri geleceğimâ dedi. Zebani, Yeşil Vadi Parkıânın çıkışına doğru hızla yürüdü ve orada beklemeye koyuldu. Sonra gür sesiyle bayanın sesi duyuldu : «Hacer Abla! Hacer Abla!» Hacer Hanım can havliyle oturduğu kanapeden kalktı, çocuk arabasında uyuyan çocuğunu orada bırakarak arkasına bakmadan sesin geldiği yere doğru yöneldi. Kadın yere çakılmış gibi Zebaniâyi bekliyordu. Hacer onu görünce : «Bacım biraz evvel Hacer Abla! Hacer Abla! diye bağıran sen miydin ?» dedi. Bayan : «Evet, bendim» dedi. Hacer : «Bir şey mi oldu? Benim ismimi nereden biliyorsun?» dedi. Bayan : «Hiç... Birisi bana 50 lira para verdi ve âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağır, dedi. Ben de bağırdım.... Hemen geri geleceğim, burada bekle, dedi sonra. Şu an onu bekliyorum.» Hacer oldukça kuşkulanmıştı. Ãocuğunun bulunduğu yere doğru geri döndü. «Ãocuğum arabasıyla yerinde duruyor çok şükür...» dedi içinden. Rahatlamıştı. Sonra arabanın üzerinde bulunan tülbenti çekerek çocuğuna bakmak istedi. Cemal yerinde yoktu. İşte o zaman çığlık çığlığa bağırdı : «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. » O sırada oradan geçenler Hacerâe yardımcı olmak istediler... Hacer, yutkunarak bir bayanın âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağırdığını, bu sesle yerinden fırladığını, çocuğunu orada bırakarak sesin geldiği yere yöneldiğini «Bacım biraz evvel Hacer Abla! Hacer Abla! diye bağıran sen miydin ?» diye ona sorduğunu, bayanın : «Evet, bendim» dediğini, söyledi. Hacer : «Bir şey mi oldu? Benim ismimi nereden biliyorsun?» diye sorduğunu, bayanın : «Hiç... Birisi bana 50 lira para verdi ve âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağır, dedi ben de bağırdım.... Hemen geri geleceğim, burada bekle, dedi sonra. Şu an onu bekliyorum.» dediğini söyledi. Oradakiler hâlâ yerinde bekleyen kadının yakasına sarılarak ona çeşitli sorular yönelttiler. Kadın ise Hacerâe anlattıklarını tekrarladı. Hacer tekrar gözyaşları içinde : «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. Ne olursunuz çocuğumu bulun! Bana yardım edin ! » diye hüzünlü bir şekilde bağırdı. Oldukça yaşlı bir adam kalabalığın arasına girerek : «Olup bitenleri dinledim. Yapacağınız tek iş polise haber vermek olmalı... Kasabanın dışına çıkarılmadan çocuğun bulunması gerekir. Değilse organ mafyasının veya dilencilerin ellerine geçerse çok tehlikeli sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.» dedi. Ãok geçmeden polisler olay yerine geldiler. Kadın gözaltına alındı. Soruşturma derinleştirildi. Ama en ufak bir iz bulunamadı. Mahkeme para alan kadını suçsuz buldu ve serbest bıraktı. Cemal, Yezitâin eline geçmişti. Zebani ve Yabani ona : «Ağam sen her şeye kadirsin» diye taltifte bulundular. Yezit de önce sırtlarını tapışladı sonra onları para ile ödüllendirdi. Zebani bir cuma günü, «Kasabanın yeni imamının camide cemaate ağalıkla ilgili vaaz verdiğini ve ağaları kötülediğini» söyledi. Yezit Ağa : «Ne dedi... ne dedi ?» Zebani : «Ağam, ben de kulaklarımla işittim... Zalimlerin beşiklerinde çocuklar uyuyamazlar! Şu modern çağda ağalara, ağalığa fırsat vermeyin, topraklarınıza sahip çıkın⦠Haklarınızı mahkemelerde arayın⦠Hukuk devleti olmanın gereği bu. Atatürk sevgisini ve demokrasiyi herkes içine sindirmelidir. Hiçbir şeyden korkmayın... Allahâa kul olun⦠Kulun kula kulluk yapması dinimizde de yok» dedi. Yezit Ağa : Vay edepsiz vay! Demek bizim yüksek irademizi tanımıyor... Neco... Keço! Hemen gidin kaza süsü vererek ot arabalarımızdan birini onun evine doğru devirin, sonra ateşe verin... Yakın hainin evini! Yabani : Ama ağam, günah olur⦠Allah diyen adamın evi yakılır mı hiç? Yezit Ağa : «Ulan bizim Tanrımız para, toprak... Siyaset, hava... Neco!... Keço!... gelin buraya götürün şu Yabaniâyi⦠Once onu iyice her tarafı moraracak şekilde dayakla ıslatın, sonra bölgemizin dışına atın! Bir daha buralara uğrarsa öldürün onu. Neco ile Keço «Emrin başlarımızın üstünde ağam» diyerek Yabaniâyi oradan uzaklaştırdılar. Yezit bir bayan bakıcı tutarak Cemalâin kulaklarına hergün «Ferit Efendi bizim en büyük düşmanımız...» diye fısıldattı. Bu eziyet yıllarca sürdü. Cemal kasabada okula gidiyordu. Ãok sevdiği arkadaşı Mehmetâin dedesi, Atatürkâün çok sevdiği ve ödüllendirdiği bir kahramandı. Yezit de dürüstlüğünden dolayı Mehmetâi çok seviyordu. O bölgede Cemalâle birlikte büyüdüler. Yezit, Lise son sınıftan mezun olduktan sonra Cemalâi çağırdı : «Bak evlâdım, artık büyüdün, sana bir görev vereceğim... Benim hayatta tek bir isteğim var! Dört Mevsim Kasabasıâna gideceksin, orada Ferit Efendi ismiyle tanınan bir adam var... Hayatta hiç kimse benim isteğimi geri çevirmedi. Bu adam adamlarımı kasabasında hem dövdürttü, hem tehdit etti, hem de kasabanın dışına attırdı. Bana da oğlun Cemalâin leşini görmek istemiyorsan bir daha kasabamıza girme diye haber gönderdi. Ya evlâdım, şimdi bu adamdan intikam alma işi sana düşüyor. Al⦠sana yakışan bir at, modern bir tabanca ve kırmalı bir tüfek⦠Ancak senin gibi bir yiğit, tereyağından kıl çeker gibi bu işi bitirir... Aslan oğlum yolun açık ola! Zebani ve Yezit onu yolcu ettiler. Cemal yola koyulmadan önce atını nallatmak ve semer almak için Kasaba çarşısına gitti. On dakika geçmemişti, Yezitâin arkadaşı Yahya, Güngörmez Kasabasıândan ziyaret için gelmişti. Yezit evinin odalarını gösterdi. Cemalâin odasına girdikleri sırada pencere açıktı. Cemalâin arkadaşı Mehmet her zaman olduğu gibi dışarıdan pencereyi tıklatarak onu çağırmak için oraya iyice yaklaştı. Oradaki konuşmalar dikkatini çektiği için görünmeden dinlemeye koyuldu. Yahya : Cemal nerede? Yezit : «Belki biliyorsundur... Cemal benim oğlum değil... Onu küçük yaşta kaçırttım... Biraz evvel de babasını düşmanımız gibi göstererek oğluna yani Cemalâ e vurdurtmak için gönderdim. Bir kaç saat sonra Dört Mevsim Kasabası polisini ve jandarmasını arayarak Cemalâin Ferit Efendiâyi öldürdüğünü ihbar edeceğim. Yani bir taşla iki kuş vurmuş olacağım. Böylece eski bir hesap uzun süreli bir projeyle bugün kapanmış olacak. Ve onun Gölek Tepesiânde bulunan arazisini nihayet ele geçirmiş olacağım. » Mehmet bütün konuşmaları dinlemişti. Koşarak evlerine gitti. Annesine atıyla gezintiye çıkacağını söyledi. Silahını da alarak oradan uzaklaştı. Kestirme yollardan Dört Mevsim Kasabasıâna geldi. Ãnüne çıkan ilk kişiye Ferit Efendiâyi sordu. Kasabaâda uzun süre belediye başkanlığı yaptığı için ona bölge halkı «başkan» diye hitap ediyorlardı. Evini kolayca buldu. Saçları bembeyazdı. Sağ elinde baston vardı. O esnada hanımı balkondan bakıyordu. Atatürkâün çok sevdiği ve ödüllendirdiği bir kahraman olan Mehmet Efendiânin torunu olduğunu söyleyerek önce kendini tanıtan Mehmet : «Teyze, Allah rızası için Ferit Efendiâyle birlikte kasabanın girişine kadar gelir misiniz?» dedi. Ferit Efendi, Mehmetâin isteği üzerine bir çok tanıdığını telefonla arayarak kasabanın girişine gelmelerini istedi. Mehmet Dört Mevsim Kasabasıânda bulunan bir yakınını bularak onu da tanıdığı çalgıcılarla birlikte kasaba girişine davet etti. Kendisi, Cemal gelmeden önce onu karşılamak üzere kasabanın girişinde yer aldı. Atı zaman zaman kişniyordu. Zor zaptediyordu onu. Ferit Efendi ve Hacer de bir yakınının minibüsüyle geldiler. Epey kalabalık vardı. Herkes birbirine : «Ne var, ne oluyor burada, önemli birisi mi geliyor?» diye çeşitli sorular soruyorlardı. Ãalgıcılar da gelince orası düğün yerine dönmüştü. Mehmet, Cemal atıyla uzaktan görününce oradakilere : «Dostumuz geliyor! » dedi. Cemal oraya yaklaşırken kalabalığı görünce kendi kendine : «Burada ne olup, ne bitiyor? » dedi. Sonra çok sevdiği arkadaşı Mehmetâle karşılaşınca atından indi. Mehmet de ona doğru yaklaştı. Ãalgıcılar da orada bulunanlar gibi sessiz bir şekilde onları izliyorlardı. Cemal ve Mehmet ellerindeki silahlarıyla birbirlerine sarıldılar. Mehmet : «Senin buraya niçin geldiğini ve bazı gerçekleri bugün Yezit Ağaânın ağzından duydum. Seni üç yaşından itibaren kendisine mahkum eden o insafsız adam sana hiç tanımadığın öz babanı vurdutturacak, arkandan polis ve jandarmaya ihbar ederek seni tutuklattıracaktı. Biraz sonra çevremizi saracak polis ve jandarmalarla bu sözlerimin doğruluğunu gözlerinle göreceksin. Sana bir sorum olacak, buradaki insanlar duysunlar diye soruyorum, senin adın ne ?» Cemal : «Adım Cemal !» Mehmet : «Bir daha, gür bir sesle söyle!» Cemal : «Adım Cemal !» O an eşi Hacer ile Ferit Efendi kalabalığı yararak öne çıktılar⦠Hacer «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. » diye çığlık attığı anları tekrar yaşıyor gibiydi. Geçmiş günleri hatırlayarak her ikisi birden gözyaşlarını tutamadılar. Mehmet : «Bak Cemal, buraya senin için geldim. Yıllarca senin hasretinle yanıp tutuşan annen ve baban burada. Tam karşındalar yani. Sana bu güzel insanları düşman gibi gösteren ve çevresindekilere kendisini senin baban gibi gösteren Yezit de orada, yani Gülek Kasabasıânda. O hain ve zalim biri... Kendisi gibi olan siyasetçileri de arkasına alarak bölgemizde yemediği nane kalmadı! Kararını ver.» Mehmet, Ferit Efendiâyi göstererek « işte hasretinle saçları tuz gibi bembeyaz olan bastonlu bu adam senin babanâ¦Yanındaki teyze de senin annenâ¦Â» Cemal aniden silahını onlara doğru doğrulttu. Sonra yere atarak önce annesi Hacerâe «anam» diye sarıldı, sonra da babasına... Oradakiler gözyaşlarını tutamadılar. 15 yıl sonra Cemalâe kavuştukları sırada, kasabanın içinden gelen polis araçları etraflarını sardılar⦠Komiser kalabalığa hitaben : «Hanginiz Cemal?» dedi. Cemal : «Benim memur bey...» Komiser : «Kimi öldürdün?» Hacer : «Komiser bey, o benim oğlum... Pırıl kalbiyle hiç kimseyi öldüremez... O sineğin kanadını dahi incitmez, babası gibi insan sevgisi taşır. Biz babasıyla yıllarca onun hasretiyle yandık kavrulduk. » Komiser : «Gülek Kasabasıândan Yezit Ağa bizi arayarak Cemalâin Ferit Efendiâyi öldürdüğünü ihbar etti.» Bu ifade Mehmetâin açıklamalarını da doğrular şekildeydi. Ferit Efendi : «Komiser Bey, ben kasabamızda yıllarca belediye başkanlığı yapmış bir kişiyim. Şu an anlıyorum ki oğlumuzu Gölek Tepesiânde bulunan arazimizi zorla ele geçirmek isteyen Yezit Ağa kaçırmış... Şimdi de hâlâ kinini sürdürüyor. Beni oğluma vurdurtmayı ve oğlumu da hapse attırmayı planladığı anlaşılıyor. Tutuklanacak birisi varsa bu da oğlumdan yıllarca bizi koparan Yezit Ağaâdır. İhbar ediyorum, onu hemen tutuklayın... Jandarmalar da oraya gelmişti. Komiser Jandarma komutanına : «Herhangi bir vukuat yok komutanım. Telsizle o bölgedeki emniyet görevlilerine derhal haber verelim, kirli işler ve kanunsuzluklar içinde bulunan Yezit Ağa derhal tutuklansın» dedi. Mehmet de onlara : «Yezit Ağa çok tehlikeli bir adam... Bölgemiz kasabalarındaki bir çok araziyi sahiplerine baskı yaparak, yakarak, yıkarak ele geçirdi. Bir çok vatandaşımız kasabalarını terketmek zorunda kaldılar. Şu an onların bir çoğu da büyük şehirlerde dilencilik yapıyorlar.... Bir kaç saat önce bizzat ben birisiyle konuşurken duydum. Yıllar önce kaçırttığı Cemalâe babasını vurdutturacaktı. Ben vakit kaybetmeden ve buraya geldim ve cinayeti önledim» dedi. Yahyaânın daveti üzerine Yezit Ağa eski aracıyla Güngörmez Kasabasıâna gitmek üzere yola koyuldu. Gülek Kasabasıânın çıkışında bulunan Nartepeâye geldikleri zaman Yahya, yolun kenarında kanlar içinde yatan bir kişiyi gördü. Aracını yol kenarında durdurdu. Aşağıya indi. Yezit Ağa külüstür aracıyla tozu dumana katarak uzaklardan kendisine yaklaşıyordu. Yahya yerde yatan kişiye : «Sen kimsin?» dedi. O da mosmor haline getirilmiş başını yukarı kaldırarak : «Yahya Ağabey senin amcanın oğlu Yabani...» Yahya gözyaşlarını tutamadı. Onu kucaklayarak arabasının arka koltuğuna yatırdı. Tekrar yola koyuldu. Yezit Ağa aracıyla ona yaklaşmaya çalışıyordu. Güngörmez Kasabasıânda evinin önüne geldiği zaman aşağıya indi. Oğlu Hasanâa : «Oğlum arabamızın içinde bir hastamız var. Benim şu an üzüntüden başım dönüyor, sen onu hemen hastaneye yetiştir. Tedavisi için ne gerekiyorsa yap, masraflarını da karşıla. Sonra görüşürüz.» Yezit Ağaâyı evinde uzun süre bekledi. Ama o gelemedi. Ertesi günü, hastaneden çıktıktan sonra Yabani olup bitenleri Yahyaâya anlattı. O oldukça sinirlenmişti. Yezit Ağa hakkında dava açtırmak üzere avukatını çağırttı. Gülek Kasabasıânda görev yapan imamın evini yaktırmaktan, Yabaniâyi öldüresiye dövdürtmekten, halkı baskı ve tehditlerle sindirmekten, zorla arazilerini gasbetmekten Yezit Ağa hakkında dava açıldı. Ama iki gün önce Ferit Efendiânin oğlu Cemalâi kaçırmaktan, uzun süre evinde alıkoymaktan, tertiplerle devleti ve devlet kurumlarını kendi ihtiraslarına alet etmekten tutuklanmıştı. Yezit Ağa gibi halka zulmeden diktatör insanlara göz yuman, zalimlerle işbirliği içinde bulunan, din maskesi altında hırsızlık ve haksızlık yapan, emperyalist ülkelerin güdümünde olan iktidar partisi de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, yöneticileri de yüce divanda yargılanıyorlardı. «Ne mutlu Türkâüm diyene!» diye haykıran herkes Yezit Ağaâdan ve onun gibilerden kurtulmanın sevincini yaşıyorlardı. Ay yıldızlı bayraklar da yıllar sonra yine devletin asil güçleriyle birlikte bölgede yerlerini almışlardı. Ankara, 29.10.2009 Selam ve sevgilerimle. Ãzeyir Lokman ÃAYCI 55, rue Louise Michel 78711 Mantes la Ville France Dört Mevsim Kasabasıânda esnaflık yapan Ferit Efendi herkes tarafından sevilen bir kişi idi. En küçüğü üç yaşında olan üç çocuğu vardı. Hanımı okul arkadaşıydı. Oldukça mutluydular. Yezit Ağa, Gülek Kasabası ve çevresindeki kasabalarda, baskıları, tacizleri ve cinayetleriyle tanınıyordu. Bir çok araziyi ucuz fiyatlarla ele geçiren Yezit Ağa Ferit Efendiânin arsasına da sahip olmak istedi. Adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın acele bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ãoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki o tuttuğunu koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz. » dediler. Ferit Efendi onlara : «Ãnünüzde oyuncaklarınız olduğu sürece çocuksunuz⦠Bugün zayıf eşeklere zorla taşıttıklarınızı yarın mutlaka siz taşıyacaksınız! » dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin verdiği olumsuz cevaba oldukça sinirlenmişti. Adamlarına : «Gidin, bir hafta o bölgede kendisini ve hanımını takip edin⦠Evlerinden ayrılış saatlerini tesbit edin. Ãocuklarının yaşlarını, dışarıya ne zaman çıktıklarını öğrenin!» dedi. Adamlarından Zebani ve Yabani hemen harekete geçtiler. Dört Mevsim Kasabasıânda bir hafta süre içinde Ferit Efendiânin eşi ve çocuklarını adım adım izlediler. Bir hafta sonra da Yezit Ağaâya elde ettikleri bilgileri aktardılar. Zebani : «Ağam en küçüğü üç yaşında oğlan olmak üzere iki de kız veledleri var. Avradı her gün öğle namazı sonrasına gelen bir vakitte çocuk arabasıyla kasabanın Yeşil Vadi Parkıâna gidiyor.» Yabani : « Karısının gezdirdiği bu oğlan çocuğu üç yaşında. Her sabah yedi ve dokuz yaşlarındaki iki kızı da öğrenci aracıyla evlerinin önünden alınarak okula götürülüyorlar. Onları hergün annesi ve babası uğurluyorlar. Akşama doğru aynı şekilde evlerine getiriliyorlar, aynı şekilde annesi ve babası tarafından karşılanıyorlar. » Zebani : «Oğlanın ismi, Cemal⦠Kızlarının isimleri, Zennure ve Mihriban⦠Avradının ismi ise Hacer⦠» Yezit Ağa : «Pekiyi Ferit ne iş yapıyor Ferit ? Zebani : «Onun küçük bir dükkanı var, Gölek Tepesiânde bulunan tarlasında yetiştirdiği sebze ve meyvelerden satıyor. Kasaba halkı, çoluk çocuk herkes onu çok seviyorlar. Hatta ilerde onu belediye başkanı yapacaklarını dahi söylüyorlar.» Yezit Ağa bir hafta sonra tekrar adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ayrıca çoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki tuttuğunu o mutlaka koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz.» dediler. Ferit Efendi onların arkasından : «Paranın aşağıladıkları kişiler sustukça, makamların aşındırdıkları beyinler söz sahibi oldukça siz daha çok gelip gidersiniz!» dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin ikinci kez verdiği olumsuz cevaba oldukça sinirlenmişti. Adamlarına : «Gidin, bir hafta o bölgede hanımını ve kendisini takip edin⦠Akşamları evlerinden çıkıyorlar mı? Evlerinin dış kapısı olup olmadığını, duvarlarını, köpekleri var mı? Bunları tek tek araştırın...» dedi. Adamlarından Zebani ve Yabani hemen harekete geçtiler. Dört Mevsim Kasabasıânda bir hafta süre içinde Ferit Efendiânin eşi ve çocuklarını adım adım izlediler. Ãeşitli araştırmalar yaparak, bir hafta sonra da istediği bilgileri Yezit Ağaâya aktardılar. Zebani : «Ağam, her akşam evlerine bir çok aile çoluk çocuklarıyla ziyarete geliyorlar. Sevenleri çok yani.» Yabani : Evlerinin duvarları oldukça yüksek. Kapı açılıp kapanırken dışarıdan bahçelerindeki oldukça iri, saldırgan köpekleri görünüyor. Duyduğumuza göre hayvan yiyeceklerini dahi kontol edecek hassasiyete sahipmiş. Kötü niyetli olanları kalp atışlarından hissediyormuş. Zebani : Yani fırsat bulursa adamı parçalayacak gibi, heybetli ve korkunç. Yezit Ağa : «Pekiyi Ferit ne yapıyor Ferit ? Yabani : Cuma namazlarını hiç kaçırmadığı söyleniyor.. Oldukça inançlı ve dürüst. Herkes hoca olmadığı halde ona âhocaâ diyor. Teraziye çok dikkat ediyor, Sebze ve meyveleri satarken darasını koymayı unutmuyor. Müşterileri onu çok seviyorlar. «Bir emrin var mı Ferit Ağabey?» diye gelen giden uzaktan bağırarak ona yakınlıklarını ifade ediyorlar. Yezit Ağa bir hafta sonra üçüncü kez adamlarından Neco ile Keçoâyu Dört Mevsim Kasabasıâna gönderdi ve Ferit Efendiânin yolu kesildi. Onlar ona «Bizi Yezit Ağamız gönderdi. Senin Gölek Tepesiânde bulunan arazini satın almak istiyor... Sana bir hafta müddet veriyoruz. Düşün... taşın bize cevabını ver» dediler. Ferit Efendi de onlara : « Düşünüp taşınmaya gerek yok. Ayrıca çoluk çocuğumun rızkı için ekip biçtiğim baba yadigârı tek bir arsam var... Bunu da satmaya niyetli değilim» cevabını verdi. Onlar : «Demek koskoca Yezit Ağaânın isteğine olumsuz cevap veriyorsun... Biliyorsun ki o tuttuğunu mutlaka koparır. İyi düşün, acele etme... Sonra dönüşü olmayan bir yola girersin. Seni kimse kurtaramaz.» dediler. Ferit Efendi onların arkalarından bağırarak : «Tehditle, kötülük yaparak yaraladığınız kuşları asla uçuramazsınız! Düşmanlıklarla da dostluk kapılarını açtıramazsınız! Aptalların, hainlerin ve zalimlerin oyuncağı olmayın... Ãiçeklere saygılı olanlar yaradanına da saygılı olurlar.» dedi. Yezit Ağa, Ferit Efendiânin üçüncü kez verdiği olumsuz cevaba da oldukça sinirlenmişti. Bir ay sonra adamlarından Zebani ve Yabaniâye : «Gidin, bir hafta o bölgede hanımını ve kendisini takip edin⦠Hanımı Yeşil Vadi Parkıâna gittiği zaman küçük çocuğu Cemalâi iz bırakmadan kaçırın! » dedi. Zebani ve Yabani on dört kilometre uzaklıkta bulunan Dört Mevsim Kasabasıâna geldiler. Zebani o bölgede bulunan fakir bir bayanla anlaştı. Ãğleden sonra saat 14.00âde Yeşil Vadi Parkıânın girişinde kendisini beklemesini istedi. Ãğleye kadar çeşitli araştırmalar yaptılar. Zebani Yabaniâye : « Bak! Ferit Efendiânin Avradı Hacer velediyle buraya doğru geliyor. Ben hem atları kontrol edeceğim, hem de anlaştığımız avratla görüşeceğim. Hacer ne zaman yerinden kalkar, çocuğu arabasında bırakarak ters istikamete yönelirse sen şu ağacın arkasından çıkarak çocuğu al ve kaç. Atların bulunduğu yere git, atına bin ve süratle kasabadan uzaklaş. Ben arkadan sana atımla yetişirim. Tamam mı? » Yabani : «Tamam» dedi. Zebani, girişte bekleyen bayana önce 50 lira verdi. Sonra park içinde bulunan geçitte bir müddet onunla yürüdükten sonra durdu. Bak bir dakika sonra âHacer Abla, Hacer Abla! diye olanca gücünle buradan bağır! Tamam mı? Ben biraz sonra geri geleceğimâ dedi. Zebani, Yeşil Vadi Parkıânın çıkışına doğru hızla yürüdü ve orada beklemeye koyuldu. Sonra gür sesiyle bayanın sesi duyuldu : «Hacer Abla! Hacer Abla!» Hacer Hanım can havliyle oturduğu kanapeden kalktı, çocuk arabasında uyuyan çocuğunu orada bırakarak arkasına bakmadan sesin geldiği yere doğru yöneldi. Kadın yere çakılmış gibi Zebaniâyi bekliyordu. Hacer onu görünce : «Bacım biraz evvel Hacer Abla! Hacer Abla! diye bağıran sen miydin ?» dedi. Bayan : «Evet, bendim» dedi. Hacer : «Bir şey mi oldu? Benim ismimi nereden biliyorsun?» dedi. Bayan : «Hiç... Birisi bana 50 lira para verdi ve âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağır, dedi. Ben de bağırdım.... Hemen geri geleceğim, burada bekle, dedi sonra. Şu an onu bekliyorum.» Hacer oldukça kuşkulanmıştı. Ãocuğunun bulunduğu yere doğru geri döndü. «Ãocuğum arabasıyla yerinde duruyor çok şükür...» dedi içinden. Rahatlamıştı. Sonra arabanın üzerinde bulunan tülbenti çekerek çocuğuna bakmak istedi. Cemal yerinde yoktu. İşte o zaman çığlık çığlığa bağırdı : «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. » O sırada oradan geçenler Hacerâe yardımcı olmak istediler... Hacer, yutkunarak bir bayanın âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağırdığını, bu sesle yerinden fırladığını, çocuğunu orada bırakarak sesin geldiği yere yöneldiğini «Bacım biraz evvel Hacer Abla! Hacer Abla! diye bağıran sen miydin ?» diye ona sorduğunu, bayanın : «Evet, bendim» dediğini, söyledi. Hacer : «Bir şey mi oldu? Benim ismimi nereden biliyorsun?» diye sorduğunu, bayanın : «Hiç... Birisi bana 50 lira para verdi ve âHacer Abla, Hacer Abla! â diye bağır, dedi ben de bağırdım.... Hemen geri geleceğim, burada bekle, dedi sonra. Şu an onu bekliyorum.» dediğini söyledi. Oradakiler hâlâ yerinde bekleyen kadının yakasına sarılarak ona çeşitli sorular yönelttiler. Kadın ise Hacerâe anlattıklarını tekrarladı. Hacer tekrar gözyaşları içinde : «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. Ne olursunuz çocuğumu bulun! Bana yardım edin ! » diye hüzünlü bir şekilde bağırdı. Oldukça yaşlı bir adam kalabalığın arasına girerek : «Olup bitenleri dinledim. Yapacağınız tek iş polise haber vermek olmalı... Kasabanın dışına çıkarılmadan çocuğun bulunması gerekir. Değilse organ mafyasının veya dilencilerin ellerine geçerse çok tehlikeli sonuçlarla karşılaşabilirsiniz.» dedi. Ãok geçmeden polisler olay yerine geldiler. Kadın gözaltına alındı. Soruşturma derinleştirildi. Ama en ufak bir iz bulunamadı. Mahkeme para alan kadını suçsuz buldu ve serbest bıraktı. Cemal, Yezitâin eline geçmişti. Zebani ve Yabani ona : «Ağam sen her şeye kadirsin» diye taltifte bulundular. Yezit de önce sırtlarını tapışladı sonra onları para ile ödüllendirdi. Zebani bir cuma günü, «Kasabanın yeni imamının camide cemaate ağalıkla ilgili vaaz verdiğini ve ağaları kötülediğini» söyledi. Yezit Ağa : «Ne dedi... ne dedi ?» Zebani : «Ağam, ben de kulaklarımla işittim... Zalimlerin beşiklerinde çocuklar uyuyamazlar! Şu modern çağda ağalara, ağalığa fırsat vermeyin, topraklarınıza sahip çıkın⦠Haklarınızı mahkemelerde arayın⦠Hukuk devleti olmanın gereği bu. Atatürk sevgisini ve demokrasiyi herkes içine sindirmelidir. Hiçbir şeyden korkmayın... Allahâa kul olun⦠Kulun kula kulluk yapması dinimizde de yok» dedi. Yezit Ağa : Vay edepsiz vay! Demek bizim yüksek irademizi tanımıyor... Neco... Keço! Hemen gidin kaza süsü vererek ot arabalarımızdan birini onun evine doğru devirin, sonra ateşe verin... Yakın hainin evini! Yabani : Ama ağam, günah olur⦠Allah diyen adamın evi yakılır mı hiç? Yezit Ağa : «Ulan bizim Tanrımız para, toprak... Siyaset, hava... Neco!... Keço!... gelin buraya götürün şu Yabaniâyi⦠Once onu iyice her tarafı moraracak şekilde dayakla ıslatın, sonra bölgemizin dışına atın! Bir daha buralara uğrarsa öldürün onu. Neco ile Keço «Emrin başlarımızın üstünde ağam» diyerek Yabaniâyi oradan uzaklaştırdılar. Yezit bir bayan bakıcı tutarak Cemalâin kulaklarına hergün «Ferit Efendi bizim en büyük düşmanımız...» diye fısıldattı. Bu eziyet yıllarca sürdü. Cemal kasabada okula gidiyordu. Ãok sevdiği arkadaşı Mehmetâin dedesi, Atatürkâün çok sevdiği ve ödüllendirdiği bir kahramandı. Yezit de dürüstlüğünden dolayı Mehmetâi çok seviyordu. O bölgede Cemalâle birlikte büyüdüler. Yezit, Lise son sınıftan mezun olduktan sonra Cemalâi çağırdı : «Bak evlâdım, artık büyüdün, sana bir görev vereceğim... Benim hayatta tek bir isteğim var! Dört Mevsim Kasabasıâna gideceksin, orada Ferit Efendi ismiyle tanınan bir adam var... Hayatta hiç kimse benim isteğimi geri çevirmedi. Bu adam adamlarımı kasabasında hem dövdürttü, hem tehdit etti, hem de kasabanın dışına attırdı. Bana da oğlun Cemalâin leşini görmek istemiyorsan bir daha kasabamıza girme diye haber gönderdi. Ya evlâdım, şimdi bu adamdan intikam alma işi sana düşüyor. Al⦠sana yakışan bir at, modern bir tabanca ve kırmalı bir tüfek⦠Ancak senin gibi bir yiğit, tereyağından kıl çeker gibi bu işi bitirir... Aslan oğlum yolun açık ola! Zebani ve Yezit onu yolcu ettiler. Cemal yola koyulmadan önce atını nallatmak ve semer almak için Kasaba çarşısına gitti. On dakika geçmemişti, Yezitâin arkadaşı Yahya, Güngörmez Kasabasıândan ziyaret için gelmişti. Yezit evinin odalarını gösterdi. Cemalâin odasına girdikleri sırada pencere açıktı. Cemalâin arkadaşı Mehmet her zaman olduğu gibi dışarıdan pencereyi tıklatarak onu çağırmak için oraya iyice yaklaştı. Oradaki konuşmalar dikkatini çektiği için görünmeden dinlemeye koyuldu. Yahya : Cemal nerede? Yezit : «Belki biliyorsundur... Cemal benim oğlum değil... Onu küçük yaşta kaçırttım... Biraz evvel de babasını düşmanımız gibi göstererek oğluna yani Cemalâ e vurdurtmak için gönderdim. Bir kaç saat sonra Dört Mevsim Kasabası polisini ve jandarmasını arayarak Cemalâin Ferit Efendiâyi öldürdüğünü ihbar edeceğim. Yani bir taşla iki kuş vurmuş olacağım. Böylece eski bir hesap uzun süreli bir projeyle bugün kapanmış olacak. Ve onun Gölek Tepesiânde bulunan arazisini nihayet ele geçirmiş olacağım. » Mehmet bütün konuşmaları dinlemişti. Koşarak evlerine gitti. Annesine atıyla gezintiye çıkacağını söyledi. Silahını da alarak oradan uzaklaştı. Kestirme yollardan Dört Mevsim Kasabasıâna geldi. Ãnüne çıkan ilk kişiye Ferit Efendiâyi sordu. Kasabaâda uzun süre belediye başkanlığı yaptığı için ona bölge halkı «başkan» diye hitap ediyorlardı. Evini kolayca buldu. Saçları bembeyazdı. Sağ elinde baston vardı. O esnada hanımı balkondan bakıyordu. Atatürkâün çok sevdiği ve ödüllendirdiği bir kahraman olan Mehmet Efendiânin torunu olduğunu söyleyerek önce kendini tanıtan Mehmet : «Teyze, Allah rızası için Ferit Efendiâyle birlikte kasabanın girişine kadar gelir misiniz?» dedi. Ferit Efendi, Mehmetâin isteği üzerine bir çok tanıdığını telefonla arayarak kasabanın girişine gelmelerini istedi. Mehmet Dört Mevsim Kasabasıânda bulunan bir yakınını bularak onu da tanıdığı çalgıcılarla birlikte kasaba girişine davet etti. Kendisi, Cemal gelmeden önce onu karşılamak üzere kasabanın girişinde yer aldı. Atı zaman zaman kişniyordu. Zor zaptediyordu onu. Ferit Efendi ve Hacer de bir yakınının minibüsüyle geldiler. Epey kalabalık vardı. Herkes birbirine : «Ne var, ne oluyor burada, önemli birisi mi geliyor?» diye çeşitli sorular soruyorlardı. Ãalgıcılar da gelince orası düğün yerine dönmüştü. Mehmet, Cemal atıyla uzaktan görününce oradakilere : «Dostumuz geliyor! » dedi. Cemal oraya yaklaşırken kalabalığı görünce kendi kendine : «Burada ne olup, ne bitiyor? » dedi. Sonra çok sevdiği arkadaşı Mehmetâle karşılaşınca atından indi. Mehmet de ona doğru yaklaştı. Ãalgıcılar da orada bulunanlar gibi sessiz bir şekilde onları izliyorlardı. Cemal ve Mehmet ellerindeki silahlarıyla birbirlerine sarıldılar. Mehmet : «Senin buraya niçin geldiğini ve bazı gerçekleri bugün Yezit Ağaânın ağzından duydum. Seni üç yaşından itibaren kendisine mahkum eden o insafsız adam sana hiç tanımadığın öz babanı vurdutturacak, arkandan polis ve jandarmaya ihbar ederek seni tutuklattıracaktı. Biraz sonra çevremizi saracak polis ve jandarmalarla bu sözlerimin doğruluğunu gözlerinle göreceksin. Sana bir sorum olacak, buradaki insanlar duysunlar diye soruyorum, senin adın ne ?» Cemal : «Adım Cemal !» Mehmet : «Bir daha, gür bir sesle söyle!» Cemal : «Adım Cemal !» O an eşi Hacer ile Ferit Efendi kalabalığı yararak öne çıktılar⦠Hacer «Cemalâim Cemalâim yok! Biricik evlâdımı çaldılar. » diye çığlık attığı anları tekrar yaşıyor gibiydi. Geçmiş günleri hatırlayarak her ikisi birden gözyaşlarını tutamadılar. Mehmet : «Bak Cemal, buraya senin için geldim. Yıllarca senin hasretinle yanıp tutuşan annen ve baban burada. Tam karşındalar yani. Sana bu güzel insanları düşman gibi gösteren ve çevresindekilere kendisini senin baban gibi gösteren Yezit de orada, yani Gülek Kasabasıânda. O hain ve zalim biri... Kendisi gibi olan siyasetçileri de arkasına alarak bölgemizde yemediği nane kalmadı! Kararını ver.» Mehmet, Ferit Efendiâyi göstererek « işte hasretinle saçları tuz gibi bembeyaz olan bastonlu bu adam senin babanâ¦Yanındaki teyze de senin annenâ¦Â» Cemal aniden silahını onlara doğru doğrulttu. Sonra yere atarak önce annesi Hacerâe «anam» diye sarıldı, sonra da babasına... Oradakiler gözyaşlarını tutamadılar. 15 yıl sonra Cemalâe kavuştukları sırada, kasabanın içinden gelen polis araçları etraflarını sardılar⦠Komiser kalabalığa hitaben : «Hanginiz Cemal?» dedi. Cemal : «Benim memur bey...» Komiser : «Kimi öldürdün?» Hacer : «Komiser bey, o benim oğlum... Pırıl kalbiyle hiç kimseyi öldüremez... O sineğin kanadını dahi incitmez, babası gibi insan sevgisi taşır. Biz babasıyla yıllarca onun hasretiyle yandık kavrulduk. » Komiser : «Gülek Kasabasıândan Yezit Ağa bizi arayarak Cemalâin Ferit Efendiâyi öldürdüğünü ihbar etti.» Bu ifade Mehmetâin açıklamalarını da doğrular şekildeydi. Ferit Efendi : «Komiser Bey, ben kasabamızda yıllarca belediye başkanlığı yapmış bir kişiyim. Şu an anlıyorum ki oğlumuzu Gölek Tepesiânde bulunan arazimizi zorla ele geçirmek isteyen Yezit Ağa kaçırmış... Şimdi de hâlâ kinini sürdürüyor. Beni oğluma vurdurtmayı ve oğlumu da hapse attırmayı planladığı anlaşılıyor. Tutuklanacak birisi varsa bu da oğlumdan yıllarca bizi koparan Yezit Ağaâdır. İhbar ediyorum, onu hemen tutuklayın... Jandarmalar da oraya gelmişti. Komiser Jandarma komutanına : «Herhangi bir vukuat yok komutanım. Telsizle o bölgedeki emniyet görevlilerine derhal haber verelim, kirli işler ve kanunsuzluklar içinde bulunan Yezit Ağa derhal tutuklansın» dedi. Mehmet de onlara : «Yezit Ağa çok tehlikeli bir adam... Bölgemiz kasabalarındaki bir çok araziyi sahiplerine baskı yaparak, yakarak, yıkarak ele geçirdi. Bir çok vatandaşımız kasabalarını terketmek zorunda kaldılar. Şu an onların bir çoğu da büyük şehirlerde dilencilik yapıyorlar.... Bir kaç saat önce bizzat ben birisiyle konuşurken duydum. Yıllar önce kaçırttığı Cemalâe babasını vurdutturacaktı. Ben vakit kaybetmeden ve buraya geldim ve cinayeti önledim» dedi. Yahyaânın daveti üzerine Yezit Ağa eski aracıyla Güngörmez Kasabasıâna gitmek üzere yola koyuldu. Gülek Kasabasıânın çıkışında bulunan Nartepeâye geldikleri zaman Yahya, yolun kenarında kanlar içinde yatan bir kişiyi gördü. Aracını yol kenarında durdurdu. Aşağıya indi. Yezit Ağa külüstür aracıyla tozu dumana katarak uzaklardan kendisine yaklaşıyordu. Yahya yerde yatan kişiye : «Sen kimsin?» dedi. O da mosmor haline getirilmiş başını yukarı kaldırarak : «Yahya Ağabey senin amcanın oğlu Yabani...» Yahya gözyaşlarını tutamadı. Onu kucaklayarak arabasının arka koltuğuna yatırdı. Tekrar yola koyuldu. Yezit Ağa aracıyla ona yaklaşmaya çalışıyordu. Güngörmez Kasabasıânda evinin önüne geldiği zaman aşağıya indi. Oğlu Hasanâa : «Oğlum arabamızın içinde bir hastamız var. Benim şu an üzüntüden başım dönüyor, sen onu hemen hastaneye yetiştir. Tedavisi için ne gerekiyorsa yap, masraflarını da karşıla. Sonra görüşürüz.» Yezit Ağaâyı evinde uzun süre bekledi. Ama o gelemedi. Ertesi günü, hastaneden çıktıktan sonra Yabani olup bitenleri Yahyaâya anlattı. O oldukça sinirlenmişti. Yezit Ağa hakkında dava açtırmak üzere avukatını çağırttı. Gülek Kasabasıânda görev yapan imamın evini yaktırmaktan, Yabaniâyi öldüresiye dövdürtmekten, halkı baskı ve tehditlerle sindirmekten, zorla arazilerini gasbetmekten Yezit Ağa hakkında dava açıldı. Ama iki gün önce Ferit Efendiânin oğlu Cemalâi kaçırmaktan, uzun süre evinde alıkoymaktan, tertiplerle devleti ve devlet kurumlarını kendi ihtiraslarına alet etmekten tutuklanmıştı. Yezit Ağa gibi halka zulmeden diktatör insanlara göz yuman, zalimlerle işbirliği içinde bulunan, din maskesi altında hırsızlık ve haksızlık yapan, emperyalist ülkelerin güdümünde olan iktidar partisi de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmış, yöneticileri de yüce divanda yargılanıyorlardı. «Ne mutlu Türkâüm diyene!» diye haykıran herkes Yezit Ağaâdan ve onun gibilerden kurtulmanın sevincini yaşıyorlardı. Ay yıldızlı bayraklar da yıllar sonra yine devletin asil güçleriyle birlikte bölgede yerlerini almışlardı. Ankara, 29.10.2009 Selam ve sevgilerimle. Ãzeyir Lokman ÃAYCI 55, rue Louise Michel 78711 Mantes la Ville France