BRÜKSEL BÜYÜKELÇİLİĞİNCE DÜZENLENEN BİR PROGRAMLA "ATATÜRK" ANILDI

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Atatürk'ün vefatının 77. yıldönümü nedeniyle AB Brüksel Büyükelçiliği salonunda T.C. Brüksel Büyükelçiliğince bir anma töreni düzenlend. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu Atatürk'ün vefatının 77. yıldönümü nedeniyle AB Brüksel Büyükelçiliği salonunda T.C. Brüksel Büyükelçiliğince bir anma töreni düzenlend.

T.C. Brüksel Büyükelçiliği’nde 10 Kasım Atatürk’ü Anma Töreni Düzenlenmiştir. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 77. yıldönümü münasebetiyle T.C. Brüksel Büyükelçiliği tarafından T.C. Avrupa Birliği Daimi Temsilciliği toplantı salonunda, Büyükelçilik ve Daimi Temsilcilik personelinin katılımyla 10 Kasım 2015 Salı günü bir anma töreni 
tertiplenmiştir. 

Anma töreninde açılış konuşmasını yapan Büyükelçi Hakan OLCAY, konuşmasında, bundan kısa bir süre önce 92.nci kuruluş yıldönümünü idrak ettiğimiz Cumhuriyetimizin kurucusu ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ebediyete intikalinin 77. Anma törenine katılanları selamlamış, program çerçevesinde saygı duruşunda  bulunulacağını, bunu müteakip Büyükelçilik Askeri Ataşesi Kurmay Albay Hayrettin Yılmaz’ın Cumhuriyetimizin kurucusu hakkındaki  sunumu ile  bu yılki anma töreninin tamamlanmış olacağını ifade ettikten sonra konukları bir dakikalık saygı duruşuna ve akabinde hep birlikte istiklal marşımızı söylemeye davet etmiştir.  

TC Brüksel Büyükelçiliği Askeri Ataşesi Kurmay Albay Hayrettin YILMAZ yaptığı sunumda, aramızdan ayrılışının 77`nci yıl dönümünde, Ebedî Başkomutanımız, Cumhuriyetimizin Kurucusu, Büyük Devlet Adamı, Yüce Önder Atatürk’ü bir kez daha özlemle, saygıyla, şükranla ve rahmetle andığımızı vurgulamıştır.

Takdimin ana hatları aşağıdadır: 
“Atatürk’ün ömrü, kısa sürede gerçekleştirdiği mucizevî başarılarına rağmen, hayalinde ve aklında milleti için taşıdığı rüyasını tamamlamadan kesintiye uğramıştır. 

Ancak O’nun bir 10 Kasım sabahı sona eren maddi hayatı, şimdi yüreklerimizde ve beyinlerimizde birer Mustafa Kemal ideali olarak yaşamaya devam etmektedir. 

10 Kasım bir yas günü değildir. Bilakis, « Büyük ölülere matem gerekmez; fikirlerine sadakat 
gerekir » düşüncesinden hareketle, Atatürk’ü fikirleriyle, idealleriyle anmak ve bıraktığı eseri 
ebediyete kadar yaşatma kararlılığını dile getirmek, emaneti ne kadar doğru sahiplendiğimizi anlamak 
ve bu hedefe yönelik kat ettiğimiz mesafeyi görmek için bir vesiledir. 
O, muharebe meydanlarındaki başarılarıyla büyük asker, sistem yönetimiyle büyük bir devlet adamı; dünya barışı ve insani değerlerin yükselmesine katkısı ile de evrensel bir kişiliktir. 
Türk’ün tarih sahnesinden silinmek üzere olduğu, Türk milletine yeryüzünde hiçbir coğrafi toprak parçasının layık görülmediği bir ortamda bu büyük asker “Kaderin İnsanı” olarak ortaya çıkmıştır. 
Kurtuluş savaşı, Türk milletinin Mustafa Kemal`in arkasında toplanması ve gerçek anlamda bir varoluş mücadelesi vermesi sonunda başarılmıştır. 

Atatürk, sadece milletimizin değil, bütün insanlığın sevgisini ve saygısını kazanmış bir lider ve 
devlet adamıdır. O, tüm yaşamını milletine adayan, çağın ruhunu ortaya koyan doğru, gerçekçi ve bilimsel yaklaşımları, evrensel fikirleri, insani değerlere ve özgürlüğe olan bağlılığıyla döneminin 
diğer liderlerinden ayrılmaktadır. 

Akılcı ve yaratıcı düşünen, kendine güvenen ve sorumluluk sahibi, özgür bireylerin oluşturduğu çağdaş, kendi ifadesiyle “muasır medeniyet seviyesini yakalayıp onu aşan” bir toplum yaratmayı 
amaçlayan Atatürk’ün özümsenmesi, devlet ve toplum hayatına getirdiği ilkelerin dogmatik değil, akla ve bilime dayalı bir şekilde yorumlanması ve benimsenmesiyle mümkün olabilir. 

Atatürk bunu şöyle ifade etmiştir: ‘’Ben, manevî miras olarak hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevî mirasım, ilim ve akıldır. Zaman süratle dönüyor, milletlerin, cemiyetlerin, fertlerin saadet ve bedbahtlık telâkkileri bile değişiyor.

Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve ilmin gelişimini 
inkâr etmek olur.’’ 
-1-
Çağdaş dünyada demokratikleşme, insan hak ve özgürlükleri, refahın geniş toplum kitlelerine yayılması, devletlerarası sorunların uluslararası kurumlar şemsiyesi altında barış yoluyla çözülmesi, 
toplumlararası bilgi değişiminin yaygınlaşması dikkat çeken özelliklerdir. 

Günümüzde dünyanın dört bir yanında yaşanan kaos ve çatışmalar dikkate alındığında, Atatürk’ün  “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” özdeyişinin yalnız bir dilek olmadığı, bölgesel ve küresel bir barış için nasıl esaslı bir kaide olduğu daha iyi anlaşılmaktadır. 

O`nun barışçılığı pasif, hareketsiz, sessiz bir tutum değildir. Aksine barışın tesisi ve korunması bölgesel ve küresel bağlamda diğer devletlerle işbirliği ve aktif diplomasiyi gerektirir. 

Bu yönüyle, İstiklal Harbi sonrasında Balkan Antantını ve Sadaabat Paktını imzalayarak ve bu konuda öncülük ederek Türkiye’ yi bir barış adasına çeviren yine O’ dur. 

Ebedi Liderimiz, 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi açış konuşmasında şöyle demektedir: 

“Efendiler, bugüne dek elde ettiğimiz başarılar, bize ancak gelişme ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır. Yoksa, gelişmeye ve uygarlığa ulaştırmış değildir. Bize ve torunlarımıza düşen, bu yol 
üzerinde yürümektir.” 

Gelişmenin önündeki en büyük engel, olanı yeterli görmektir. Medeniyet yarışı öyle bir yarış haline gelmiştir ki; duran, yıkılmaktadır. Uygarlığa ulaşma idealini dinamik bir yapı içerisinde 
değerlendirerek, gelecek nesillerin medeniyet yolunda ilerlemelerine imkân tanımak asli vazifemiz ve O`na olan şükran borcumuzdur. 

Büyük kurtarıcımız ve ebedi liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk! Senin, zamanın dar kalıplarını aşarak daima daha ileriye, iyiye ve daha güzele ulaşmayı esas alan, yeniliklere açık ve dinamik düşünce sistemin; ulusça birlik, beraberlik, barış içinde ve uygarlık yolunda emin adımlarla ilerleyişimizde rehberimiz olmaya devam edecektir. 

Sen ebedi mekânında rahat uyu! Türk ulusu emanet ettiğin Türkiye Cumhuriyeti’ne her zaman olduğu gibi gönülden sahip çıkacak ve sana layık bir ulus olmaya devam edecektir. Ruhun şad olsun!”