NEVRUZ BAYRAMI TÖRENLERİ NASIL YAPILIYOR

NAVRUZ (NEVRUZ) NAVRUZ (NEVRUZ) BAYRAMI TÖRENLERİ NASIL YAPILIYOR(DU)

NAVRUZ (NEVRUZ) NAVRUZ (NEVRUZ) BAYRAMI TÖRENLERİ NASIL YAPILIYOR(DU) Bahar bayramı olarak kutladığımız Nevruz, ülkemizde ve dünyada barışa vesile olmalıdır. Bayramlarda bütün insanlar neşe içinde olur ve kardeşçe davranırlar. Navruz Bahar bayramı hepimize kutlu olsun… Nevruz Bayramı, Türklerin en eski adetlerindendir. Her yıl Mart ayının 20-21-22 günleri kutlanır. Nevruz, tarımla ve hayvancılıkla uğraşan çiftçi kesimin önem verdiği güven ve ümitler beslediği bir bayramdır. Doğadaki canlanmanın ilk müjdecisi, o yılın bereketli ve uğurlu geçmesi için üretim yılının ilk günü anlamında birlik ve beraberlik duygusuyla coşkulu olarak kutlanır. Bayram kutlamaları için bir hafta öncesinden hazırlıklar başlanır. Her yerde büyük temizlik işleri görülür. Evin, ağılın, ahırın içi, dışı ve çevresi tertemiz süpürülür. Varlıklı evin reisi, birkaç koyun ve kuzuyu hakullah olarak toplayıcılara verir. Toplayıcılar genellikle çobanlardan seçilir. Toplayıcılar kapı kapı gezer ve olandan aldıkları koyun ve kuzusunu olmayanlara verirler. Koyun kuzusu olmayan da yiyecek olarak hazırladıkları kömbe, un, bulgur, yağ, tavuk, horoz, v.b. verirler. Böylelikle, çokça koyunu olan pay verir ki döl uğurlu geçsin. Olmayanlara koyun kuzu verilir ki döl bereketli olsun, damızlığı kurutan gada def olsun gitsin, döl devam etsin, sayısı artsın. İkinci günü yaz tohumuna ekinine hazırlık yapılır. Öküzler gaşovlenir, temizlenir. Öküzü olmayan öküz alır, çütü sabanı düzer. Buğday ve arpa kuyuları, haşalar açılır. Bu esnada, fakire fukaraya pişirilen yemekler ikram edilir, guymak, hedik, gavurga yapmaları için pay verilir. Bu gün bir verenin mahsülü yüz kat artar diye inanılırdı. Nevroza katılınca onun uğuru, bolluk ve saadeti, kazasız ve belasız olarak işlerin yolunda gitmesi, mahsulün bol ve bereketli olması itikat edilirdi. Bu duygu ve düşüncelerle üç gün, beş gün veya yedi gün oruç tutulurdu. Birlikte dualar edilerek, sohbetler yapılarak, yenip içilerek her şey hayırlanırdı. Nevruza katılan fakir fukaranın da gönlü alınırdı. Böylece kimsenin gözü komşunun mahsulünde olmazdı. Kimse kimseye firavunluk beslemezdi. Ancak günümüzde bütün bu saydıklarımızın çoğunluğu yapılmaz olmuştur. Nevrozun manası değiştirilmiş, amacından uzaklaşılmıştır. Basit bir tören ile “yalnızca ateş üzerinden atlamak” la yetinilmektedir. Oysa Nevruz, baştan sona ruh yüksekliği, emeğin coşkunluğu, toprağa ve insana muhabbetle sevgi ve saygıyla bağlılığı, Allaha olan itikat ve inancı, onun nimetlerine ve bereketine duyulan şükran duyguların en yüksek şekilde ifade olunduğu bir bayramdır. Şimdi gelin bugünkü bayramlarla kıyaslayın. Aradaki fark nasıldır? Çok eskiden beri tabiatın oynamasını sevinçle ve saadetle karşılayan kimi insanlar, yazın gelişini, havaların iyileşmesini, yeni ekin mevsiminin başlamasını, tabiatın yeniden canlanması, yakınlaşması ile ilgili olarak çeşitli demeler, türküler söyleme, oyunlar oynama v.b. etkinlikler düzenleyegelmişlerdir. Bu etkinlikler ilk zamanlar ilkel bir şekilde ve farklı olarak yapılırken, zamanla birlikte aynı dönem sürecinde ve Nevruz etrafında toplaşılarak yapılmaya başlanmıştır. Nevroz Bayramını bazıları yanlış olarak Zerdüştlükle, diğerleri ise İslam’la bağdaşmayan bir inanç olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ancak şunu hemen söyleyelim ki, Nevruz İslamiyet’ten önce de vardı. Ve Türklerin hayatında çok önemli bir yer edinmişti. Türkler İslamiyeti kabul ettiler ama, Nevruzu da bırakmadılar. Çünkü, Nevruz demek bolluk, bereket, kutsiyet, emek, iş, aş, geçim, dostluk, arkadaşlık, insan hayatı demektir. Hangi dinde bunlar yok ki? Hangisini bırakırsınız? Bütün dinler Nevruzu kabul etmişler. Tabidir ki bu kabul edişle birlikte ona kendi ongun remzini vurmuşlardır. Örneğin Zerdüştlük, bu merasimi halkın kafasından çıkartamadığı içindir ki, ona ateşperest rengini vurmuştur. Ateş yakıp üstünden atlamak gibi basit ve anlamsız bir takım etkinlik yönünde saptırmaya çalışmışlardır. Ancak, Nevruzun özünde olan bolluk ve bereketin su kültü ile birlikte güneşi karşılamak, havaların ısınmasını dilemek, kabayeli (poyraz) çağırmak, yağmur duasına çıkmak, döl merasimi yapmak, Çandılbaba törenleri yapmak, Hıdırellezi karşılamak ve daha nice kültürlerle bezenmiş olan Oğuzlara, Türklere özgü bu bayram özünü yitirmeden motifleri korunarak günümüze kadar gelebilmiştir. Bir Oğuz hikayesinden alınan şu kısa mesaj size de anlamlı gelmiyor mu? Oğuz oğlu zagada yaşarken, o yıl kış çetin geçmiş ve umulandan fazla sürmüş. Erzak bitmiş. Çaresiz kalan oğuz oğlu, yiyecek aramaya çıkar. Dolanır durur bir şey bulamaz. Eli ayağı buz keser. Eve dönmeye karar verir. O esnada bir kurda rast gelir. Kurt ona, Oğuz oğlu bu karda kışta nereden gelirsin? Yiyecek arıyorum der ve başından geçenleri anlatır. Der ki, öyle ay var ki bol bol yer, içer, giyeriz. Öyle ay var ki açlıktan kırılıp geçeriz. Kurt ona döner; Ey Oğuz oğlu, önündeki çadda (yol ayrımı) seni bir sürü koyun, bir kucak sümbül, bir çuval buğday ve bir el değirmeni seni bekliyor. Onları al obana götür. Koyunu kesip etini ye. Yününden ip yap ve elbise doku, postunu giy ve çarık yap, Sümbülü ek, buğdayı değirmende üğüt undan çörek pişir ye. Yaza çıkarsın. Ancak sana verdiğim emanetlere mukayyet olasın. Koyunu, sümbülü ve buğdayı artırasın. Yaz başında kuzuları elinin içinde saklayıp büyütesin. Sümbülün ve buğdayın denesin torpağa serpip onu alnının teri ile suvarasın. Dediklerimi hayata geçirmezsen yaşamak senin için çok çetin olacak. Oğuz oğlu yol ayrımına gelir. Söylenenler doğru çıkar. Hepsini alıp zagaya getirir. 30 gün çetin geçen kışı çok keyifli olarak geçirir. 30.uncu gün denileni yapar. Yaz başına gelinir. Sürüyü dağa götürüp orada yayar. Sümbülü buğdayı torpağa eker. Gece gündüz onlara gözü gibi bakar. 30.uncu günden sonra artan yiyeceklerden bolca yer içer, çalıp çağırır, oynar. Yiyeceklerden konu komşuya pay verir. Herkes bayram eder. Bu olaydan sonra Oğuzların hayatında yeni bir gün başlamıştır. Her yıl yaz başında aynı şekilde bu günü aziz bilip bayram gibi kutlamaya başlamışlar. Coşkulu etkinlikler düzenlemiş, bolluk ve bereket için Tanrıya şükretmişler. Kışın kazasız belasız geçirilmesi, yaza huzurla varılması, koyun ve kuzunun yaza salamatla çıkması, dölün uğurlu geçirilmesi, delemenin, sütün, etin, yağın, yoğurdun, pendirin bol olması, otun, ekinin bol ve bereketli olması için epik tarzda dualar etmişler, türküler söylemişler, maniler yakmışlar. En temiz ve yeni elbiseler giymek, bayram havasını daha da yükseltirdi. Sevdiklerine hediyeler vermek, büyükleri ziyaret ve ellerini öpmek, onların hal ve hatırlarını sormak, en sevilen yemekler yapmak, kömbe, havla pişirmek ve bunları konu komşuyla paylaşmak vardı. Genel olarak bakıldığında, Nevruz insan hayatının esenlik ve şenliği, sağlam ve temizliği, emek, iş, aş, torpağa, doğaya olan sevgi ve muhabbeti, ürünün bolluk ve bereketi, nimetin kutsallığı, birlikte dayanışmayı, yardımlaşmayı, anlayışlı ve hoşgörülü davranmayı simgeler. Çevreyi korumak, doğayı, vatanı ve insanı sevmek bu gün de dünyada takdir edilen değerler değil midir? Atalarımız bu hümanist duygu ve düşünceleri ilk çağlarda ortaya atmışlar ve hayata geçirmişlerdir. Şenlikler, samimi, candan ve seviyelidir. İnsanı torpağı sevmeye, onu aziz bilmeye, kutsal saymaya, torpahtan daha çok ürün almak için bir araya toplanmaya çağıran emekçi halkın yani zehmetkeşin bayramıdır. Halk şamdan yakar. Kömbe pişirir, hediyeler alıp verirler. Büyük ateşler yakılır. Evlerde hayatlarda temizlik yapılır. Bağlar, bahçeler temizlenir düzenlemeler yapılır. Uzayan yan dallar budanır, ağaç dipleri bellenir, su arkları temizlenir, tamir edilir, bağlar sulanır. Çocuklara helva, şeker, leblebi verilir, sevindirilir. Fındık ve iğde ağacından muncuk nazarlık yapılır, çocukların boynuna asılır. Rengarenk boyanmış boncuklar ve nazarlıklar ineklerin, öküzlerin, koçların boynuzlarına bağlanır. Nevruz bayramı akşam şamdanlar yakılarak sofraya aile üyeleri birlikte otururlar. Bayram çöreklerinden yenilirdi. Akşamları tüfek atmak bayrama debdebe katardı. Türküler söylenir, maniler okunur, aşık oynanırdı. Gece yarılarına kadar süren şenliklerde gavumlar, hısımlar, akrabalar, nişanlılar birbirlerini ziyaret eder, hatircemlikler verirlerdi. Bütün bunlar eş dost arasında sevgi yaratır, muhabbeti artırır, iyi niyet beslenmesini sağlar, güzel duygular uyandırırdı. Nevruzun birinci günü güneşli geçerse, yaz güzel geçecek demekti. İkinci gün yağmurlu olursa, yaz da yağmurlu geçecektir. Üçüncü ve dördüncü günü havanın nasıl olacağı kışın ve baharın nasıl geçeceğini gösterirdi. Eğer yağmur yağarsa adamlar meydanda toplanır güneşi çağıran nağmeler okurlardı. Zakirler saz çalar ve deyişler okurlardı. Semahlar dönülür, nevruzla ilgili şiirler ve dualar okunurdu. Teberra ehline ederek lanet Muhibban pür neşe olmuşlar sermest Hüsnü-ye bir dolu ettiler himmet Nevruz Bayramını kutlamak için. ======================================================== Nevruziye... - İLHAN SELÇUK navruz -nevruzBüyük Saatli Maarif Takvimi'nin 'Nevruz' yaprağında şöyle yazar: "İlkbaharın birinci günü kutlu olsun!" Ziya Osman Saba 'nın bu yoldaki şiiri: "Bu sabahla kapımı çalan ilkbahar Hasretine sessizce kavuşan bahar Henüz kirlenmemiş gün, ümitli mevsim Nevruz sevincini paylaşan tanıdık kuşlar.." 21-22 Mart'ta geceyle gündüz süreleri eşitlenir; güneşin Koç burcuna girdiğini vurgulayan Nevruz, eski İran takviminde yılın ilk günüdür... Anadolu'da, İran'da, Irak'ta, Mısır'da, Ortadoğu ve Asya coğrafyasında 'Nevruz' , çeşitli halkların yayıldığı geniş bir haritada şenliklerle kutlanır... * Türk halk ve divan edebiyatında "nevruziye" diye anılan şiirlerde ağaçların yeşermesi ve çiçeklerin açmasının yanı sıra çeşitli tevatür dile getirilir... 'Nevruz' da Âdem mi yaratılmamıştır, Hazreti Ali mi doğmamıştır, bütün yaratıklar Tanrı için secdeye mi varmamıştır, tüm dilekler mi yerli yerine getirilmemiştir; yok yoktur Nevruz'da... 'Nevruz' da çocuklar kırlara yayılır, yumurta yerler, uçurtma uçururlar, büyükler çörekler yaparlar ve helva yerler... * Nevruz çeşitli dillerin yaşadığı çeşitli ülkelerde ortak bayramdır... Ama, bu bayramı tekeline almak isteyenlerin son yıllarda birlikteliğe çomak sokmak istemeleri de bir gerçek... Bağnazlık Nevruz'a yakışmaz... Nevruz'a yazık etmeyelim... Bahar tüm insanlar için gelir, geceler ve günler tüm insanlar için uzar, kısalır, eşit olur ve dönüşürler... "İlkbaharın birinci günü kutlu olsun!.." * Bir de nevroz (névrose) var... "Ruhsal iç çatışmalara yol açan sinir hastalığı..." Nevroz kişide oluşur; ama, kimi zaman toplumların da olağanüstü gerilimlere sürüklendiği görülür... 'Nevruz' da 'nevroz' a yer vermeyen bir doğa ve insan baharının buluşması söz konusudur... Ortadoğu'yu cehenneme çevirmek isteyen ve bu yolda hayli yol alanlara elbirliğiyle 'dur' demenin vakti zamanı gelmedi mi? İLHAN SELÇUK Cumhuriyet 22.03.2007