20 Yanvar Katliamı ve Hocalı Soykırımı !

Kadim Coğrafyanın Genç Ülkesi Azerbaycan`da Yakın Tarihten İnsanlık Adına Kara Sayfalar : 20 Yanvar Katliamı ve Hocalı Soykırımı 

Kadim Coğrafyanın Genç Ülkesi Azerbaycan`da Yakın Tarihten İnsanlık Adına Kara Sayfalar : 20 Yanvar Katliamı ve Hocalı Soykırımı 

1991’de bağımsızlığını ilan etmiş genç bir cumhuriyet olan Azerbaycan, tarih boyunca hareketliliğini koruyan Kafkasya topraklarının kadim mirasçılarından. Ülkenin bilinen tarihinin başladığı M.Ö. 600 yılından bugüne savaşlara, iktidar mücadelelerine sahne olmuş bir ülke. İslamiyet’le Hz. Ömer döneminde tanışan, Emeviler tarafından fetihlerde üs olarak kullanılan bugünün Azerbaycan toprakları Moğol istilasına; Bizanslılar ile Sasanilerin, Akkoyunlular ile Karakoyunluların, Osmanlılar ile Safevilerin savaşlarına; 17. yüzyılda ise Osmanlı Devleti, İran ve Rusya arasındaki nüfuz mücadelesine sahne olmuştur. Rusya’nın 18. yüzyılda başlayan ve 19. yüzyılda hız kazanan sömürgecilik faaliyetlerinden nasibini alan ülke, 1917’deki Bolşevik devriminden sonra Bolşeviklerin selfdeterminasyon hakkını desteklemesi sonucunda Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti adıyla tarih sahnesinde yerini almıştır. Ancak Azerbaycan, Bolşeviklerin verdikleri sözü unutarak 1920’de ülkeyi işgaliyle SSCB’nin bir parçası haline gelmiştir.

Uzun süren komünizm döneminin ardından 1991’de bağımsızlığını ilan eden Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye oldu. Fakat bağımsızlığa kavuşmanın coşkusunu yaşayan genç cumhuriyet, pek çok sorunla karşı karşıya kalmasına rağmen bu sorunları Umummilli Lider Haydar Aliyev`in dehasıyla yenerek bugün dünyanın en hızlı gelişen ülkeleri sıralamasında en üstlere oynamaktadır.

Zengin petrol ve doğalgaz yataklarına sahip olan Azerbaycan  dünyanın cazibe merkezlerinden birisi olmuş durumdadır. Yine Azerbaycan zengin tarihi, kültürü, edebiyatı ile de göz doldurmaktadır.

Yine Azerbaycan bu mücadelelerinde son asrın en büyük insanlık dramlarına maruz kalmış, yaralı bir ükedir.

Bu insanlık dramlarından biri 20. yılına girdiğimiz “20 Yanvar Katliamı”, diğeri  18.yılına girdiğimiz  “Hocalı Soykırımı“ dır.

İstedik ki, Azerbaycan Türküne karşı işlenmiş bu insanlık dramlarını bir kez daha hatırlayalım ve insanlığa hatırlatalım.

Buradan TÜSİAB olarak şehitlerimizi bir kez daha rahmet ve minnetle yad eder, kederli ailelerine ve tüm milletimize baş sağlığı dileriz.

 

20 Yanvar Katliamı ve Hocalı Soykırımı !

20 Ocak 1990'da Sovyet Ordusunun Bakü'ye girişi 1988'de Karabag'da ki Ermeni bölücü hareketi ve Ermenistan'ın bu bölgeyi kendi kontrolü altına almak için çabalar göstermesi sırasında Azerbaycan halkının kendi vatanın savunma amacıyla giriştiği ve süreç içerisinde Moskova'dan bağımsız olma mücadelesine dönüşen siyasi gelişmelerin içinde önemli bir dönemeçtir. 20 Ocak'ta Sovyet Ordusunun Bakü'de yaptığı katliam Azerbaycan halkının bağımsızlık mücadelesini bastırma girişimidir.

O süreci dilerseniz Türk Dünyası'nın en büyük şairlerinden, Bahtiyar Vahapzade'nin kaleminden aktaralım :

19-20 Ocak 1990 "Kanlı Yanvar" olayları: O gece doğan her on çocuktan sekizi erkek doğdu! Allah bizimledir!...

16 Ocak 1990… Akşam vakti bahçeden yükselen “Allah-u Ekber” sesini duyunca balkona çıktım. Son 20 yıldır abidelerin korunması idaresine çevrilmiş ve bize komşu olan caminin minaresine 5-6 gencin çıktığını gördüm. Ellerinde milli cumhuriyetimizin üç renkli bayrağı dalgalanıyordu. Bu gençler, atamız Mehmet Emin Resulzade’nin yükselttiği bayrağı minareye dikerek, “Allah-u Ekber” diye bağırmaya başladılar. Onlar 20-25 yaşlarındaydı. İlahi!

Üç renkli milli bayrağımızın mevcudiyetini onlar nereden biliyorlardı? “Allah-u Ekber”i yüreklerine nakş edenlerin dilleri kesildiği zaman dünyaya gelen bu gençler bu mukaddes kelamın sırrını ve gücünü nereden biliyorlardı? Kulaklarının duymadığı, gözlerinin görmediği ve dillerinin söylemediği üç renkli bayrak, Mehmet Emin ruhu ve“Allah-u Ekber” nidası onların hafızasında yaşıyor ve onları gizli bir ateş gibi içeriden yakıyormuş. Bu ilahi sırra nasıl hayret etmeyesin, İlahi?

“Ruhumun senden İlahi, budur ancak emeli:

Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli,

Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli

Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli!”

 

19 Ocak 1990 tarihinde gece saat 12’de en modern silahlarla donatılmış ordu Bakü’ye girdi ve çıplak ellerle toprağımızı savunmak isteyen oğullar ve kızlarımızı kana boyadı. İki yüz yıla yakın bir zamandan beri toprağımızdan emip götürdükleri kızıl (altın) petrolle birlikte, kızıl kanımızı da akıttılar. Toprağımızın bütünlüğünü korumak isterken öldürülen çiçeği burnundaki gençler, kız ve gelinlerimizin günahı neydi? Vatan toprağını sevmek, onu korumak dileği ne zamandan beri günah sayılıyor?

40-45 yıl önce şimdi sizin ellerinizde şehit olan gençlerin babaları Rus topraklarını korumak için can vermediler mi? Babalarımızın o zaman size yaptıkları hizmetin ve fedakarlığın karşılığını böyle mi ödeyecektiniz: 200 yıldan beri senin kölen oldum, hizmetçin oldum. Allah’ın bütün günlerinde senin için çalıştım, sana canım ve kanım pahasına petrol verdim! Yetiştirdiğim ürünlere hasret kalıp onları sana gönderdim. Sayemde dünyanın en kudretli devleti oldun, dünyaya meydan okudun, ülkeleri korkuttun. Tank paletleri altında ezilmek mi idi iyiliğimin karşılığı? Biz bu sistemi kabul ettik, ama Allah kabul etmesin!

Beni “egemen” devlet olarak ilan etmen bir yıl dahi olmadı. Ne çabuk sözünden caydın?Ne çabuk egemenliğime son verdin?

Sen ne zaman imzaladığın antlaşmalara, verdiğin sözlere sadık kaldın ki, buna da sadık kalasın? Zamanın tabi ve kanuni hükmüne boyun eğerek esir milletlere cüzi de olsa hürriyet vermeye mecbur kalmıştın. Geçici hürriyetten faydalanıp kaldırdığımız kafayı ne çabuk ezdin!

Yok başka türlü de olamazdı. Çünkü gaddarlık ve zalimlik senin tabiatındadır. Kendi tabiatına nasıl zıt hareket edebilirsin?

O kanlı Cumartesi gecesi, Azeriler bin yıllık kahramanlık tarihini dünyaya yeniden gösterdiler. O, kendi varlığını bir daha ispat etti. O, bu milletin hürriyet için ölmeğe hazır olduğunu gösterdi. Böylelikle bu gençler halkımızı ölüm sınırının diğer yakasına geçirdi. Ölüme hazır olmayan millet hürriyetini kazanamaz!

Bakü’deki en büyük kayıp, Bakü girişinde 11. Kızıl Ordu için yapılan abide yakınında cereyan etmiştir. Bu gün Azeriler abide üzerine siyah bayrak astılar, etrafına ise her gün taze karanfil koyuyorlar. Bununla yüreklerindeki nefret ateşini söndürüyorlar. 28 Nisan 1920 tarihinde Azerbaycan’ı işgal eden Kızıl Ordu, 20 Ocak 1990 tarihinde yeniden işgal etti ve onun adına dikilmiş abide önünde yeniden halkımızın kanını akıttı. Böylelikle de adına layık iş yaparak “işgalci ve sömürücü” kimliğini bir kez daha ortaya koymuştur.

O kanlı Cumartesi gecesi yüreğimize öyle bir dağ çektiler ki, bu yaranın acısı yüzyıllar boyu devam edecektir. Saldırganların barbarlığı ve vahşeti asla hafızalarımızdan silinmeyecektir. Takvimlerde “19 Ocak” günü siyah harflerle yazılacak ve gelecek nesiller bu rakamı uğursuz bir hatıra olarak hafızalarında saklayacak, tarih boyunca katillere lanet okuyacaklardır. Sen herhalde bunu unuttun? Ama yüreğimizde açtığın yarayı bize hiçbir zaman unutturamayacaksın!

 

Ne adavet (kin, düşmanlık) ne gerçek

Vallah yoktu o gece

Zulüm zalim eliyle

Hak’kı boğdu o gece!

Tunç zirehli (zırhlı) yılanlar

Döktü kırmızı kanlar.

Hakikati yalanlar

Künce sıktı (köşeye sıkıştırdı) o gece!

Kime deyim derdimi?

Gaspkar (zorba) namerde mi?

Yetmiş yılın dert gamı

Gözden aktı o gece!

Analar amanından

Sineler oldu şanşan (parça parça)

Şehitlerin kanından

Şimşek çaktı o gece!

Ne diyek bu vahşete,

Bu zulme, bu dehşete?

Allah bu musibete

Nasıl baktı o gece!

 

Karaocak Kanlı Cumartesi gecesinden bir gün sonra, yani Ocak’ın 20’sinde Gorbaçov’a şu telgrafı çektim:

“Gorbaçov cenapları;

Azeriler, şimdi bir İslam Cumhuriyeti kurmak sevdasına düşecek bir millet değildir. Bu akıttığın kanlara hak kazandırmak için uydurduğun bir iftiradır. Sen, bunu çok iyi biliyorsun, ellerin ve vicdanın milletimin kanına boyanmıştır.

Cellat Stalin’in işlemediği cinayetleri işledin, tarih bu büyük günahını asla affetmeyecektir. Milletimin kanını akıttıktan sonra ona başsağlığı mesajı göndermen ise dehşetli bir iki yüzlülüktür. Senin başkanlık yaptığın partiden ayrılmayı kendim için bir şeref sayıyorum.”

Bahtiyar Vahabzade olayların hemen ertesinde Kazak Türklerinin dünya çapındaki devlet ve bilim adamı Oljas Süleyman’a telefon ederek Bakü’ye gelmesini rica eder. Süleyman hemen Bakü’ye gelir ve birlikte şehri gezerler.

Vahabzade şehirde duyduğu bir söylentiyi aktarıyor:

“Söylenenlere göre, Cumartesi günü Azerbaycan doğum evlerinde dünyaya göz açan her 10 çocuktan 8’i erkektir. Allah’ın bu mucizesi karşısında şaşıp kalmamak imkansızdır. Allah o gece ölen gençlerimizin yerini doldurdu. Çünkü, Allah bizimledir. Hak nerdeyse, Allah da ordadır!

Namerd güllesine kurban giderken

Gözünü sabah dikti şehitler.

Üç renkli bayrağı öz kanlarıyla,

Vatan göklerine çekti şehitler!

O şenbe gecesi, o getl günü

Mümküne dönderdik çok namümkünü.

Halkın kalbindeki korku mülkünü

O gece dağıtıp söktü şehitler!

Tarihi yaşatıp dileğimizde

Bir yumruğa döndük o gece biz de.

Yıkıp köleliği, yüreğimizde

Cesaret mülkünü dikti şehitler!

Zalim öğünmesin zulümleriyle

Bin bir böhtanıyla (iftira)bin bir şerriyle

Hakikat uğrunda ölümleriyle

Ölümü kamına çekti şehitler!

Onlar susturulan hakkı dindiler (işittiler)

Karaca toprağı kıymetlendiler (kıymetlendirdiler)

Donan vicdanları gayretlendiler (gayrete getirdiler)

Ahı, el gayreti çekti şehitler!

İnsan, insan olur öz hüneriyle

Millet, milet olur hayrı şerriyle

Toprağın bağrını cesetleriyle

Azadlık tohumu ekti şehitler!